4 Puan Kaçak Prenses novel - Kaçak Prenses Novel Chapter 3
Tüm bölümler:
4 Puan
Kaçak Prenses novel
Adaline'ı saraya aldıktan sonra Colin hemen bir haberci ile kızın arabacısına ve hizmetçisine haber ulaştırmış, eşyalarını da saraya getirtmişti. Böylece ailesi herhangi bir konuda endişe etmeyecekti. Kıza da durumun ortaya çıkmaması için böyle bilinmesi gerektiğini söyleyip olayı kapatmıştı. Elbette Adaline adamın hain planları için ortam hazırlıyor olduğunu asla bilemezdi.
Üçüncü sabah aynı altın sarısı ve yeşil ışıltılar içinde uyandığında, artık garipsemediğini farketti. En azından şu an sarayda yaşıyor olduğu gerçeğini kabullenmişti. İlk zamanlar fazla şatafatlı gelen oda şu an gayet normal görünüyordu. Ortalama odaların iki katı büyüklüğünde, sarayın bahçesine bakan ve bolca ışık alan bir odaydı. Köşedeki sandıklar gözüne ilişince artık eşyalarına kavuştuğu için bir kez daha mutlu oldu.
Prensin kuzeni oldukça nazik bir beyfendi idi. Nasıl olur da duyduğu prens profilinden bu kadar uzak ve zıt olabilir diye düşünmeden edemedi Adaline. Onun aksine kibar, onun aksine anlayışlı ve onun aksine yakışıklıydı.
Ah. Alelade bir yakışıklılık değildi hem de bu. Adam ciddi manada bir afetti. Adaline dış görünümü kolayca hoş bulacak biri olmamasına karşın Colin'in yakışıklılığı karşısında nefesinin kesilmesine engel olamamıştı. Elbette bu normaldi. Her zaman bu kadar hoş adamlar görmüyordu, biraz etkilenmek hakkıydı, zarar gelmezdi.
Adaline anı yaşamayı seven biriydi. Plan yapmak hiç ona göre değildi. Aklına birşey düşer de yapmak isterse mutlaka onu yapana kadar rahat edemezdi. Ve şu an yapmak istediği tek şey bu devasa sarayı gezmekti.
Gece mavisi, kare yakalı elbisesini giydi ve saçlarını başının arkasından yarım toplanarak alt kısımlarının hafif dalgalarla beline dek uzanmasına izin verdi.
Odasından çıktığında kapısında bekleyen bir hizmetçi olduğunu görünce şaşırdı.
"Leydim"
"Bir ihtiyacım yok. Dışarı çıkacağım" dedi Adaline ve kadının şaşkın bakışları ile koridorda yürümeye başladı. Fakat az sonra sarayın karışık koridorlarında dönüp durduğunda kadından yardım istemediğine pişman oldu. En azından bahçeye çıkış yolunu sorabilirdi.
Sarayın mermer duvarlarındaki altın ve gümüş işlemelere parmakları ile dokunarak ilerledi.
Oldukça gösterişli bir şekilde dizayn edilmiş bu saray güzel olduğu kadar bir labirentten farksızdı. Artık nereye doğru ilerlediğini kestiremiyordu. Gördüğü ilk kişiye yol sormaya karar vermişti ki köşeyi döndüğü anda sert bir şeye çarptı. Acıyan burnunu ovalarken çarptığı sert şeyin nefes aldığını farkedince kalbi duracak gibi oldu. Kafasını kaldırdığında Colin ile yüz yüze gelmişti.
"Leydim, iyi misiniz?" derken istemdışı bir şekilde Adaline'ı omuzlarından kavramıştı.
Adaline bir anlık şaşkınlığı üzerinden atıp bir adım geri çekildi ve gülümsedi.
"Çok özür dilerim Lordum. Sizi göremedim"
Maşallah dağlar kadar da boyun var. Görememem mümkün olsa gerek.
"Önemli değil. Peki burada ne arıyorsunuz?"
"Bahçeyi dolaşmak istemiştim"
"Bu tarafta bir bahçe var gibi görünmüyor" derken gözlerini kısarak kıza baktı.
"Bulamadım diyelim" dedi Adaline somurtarak. "Bana yolu gösterecek birilerini arıyordum"
Adaline kaşlarını kaldırıp kollarını göğüslerinin altında birleştirirken Anthony bir omzunu duvara yasladı ve kıza sırıtarak baktı.
"Bir ihtimal kaçmayı düşünmüş olamazsınız değil mi leydim?"
Adaline uzun siyah kirpiklerini kırpıştırdı.
"Efendim? Şu an bir yere gitmek gibi bir niyetim yok"
Anthony kızın muntazam yüzünü izledi. Upuzun kirpiklerinin gölgelediği mavi gözleri, bembeyaz tenine tezat kırmızı dolgun dudakları ve çikolata rengi uzun dalgalı saçları ile nişanlısı tam bir güzellik abidesiydi. Boyu bile öyle uygundu ki! Ne çok uzun ne de kısaydı.
Bu kadar güzel bir kadının bu derece huysuz olması oldukça üzücü bir durumdu. Malum, evlenmek istemiyorum diye ortalığı yıkmış olmasaydı bu güzelliği iki ay sonra yatağına alacak olma ihtimali bile insanı tahrik etmeye yeterdi. Hoş, şu durumdan sonra da neler olacağını kimse bilemezdi.
"Öyleyse size bahçeye kadar eşlik etmeme izin verirsiniz herhalde?" derken kolunu Adaline'a doğru uzattı.
Adaline güzel, minik burnunu havaya dikerek Anthony'nin koluna girdi. Birlikte uzun koridorlar boyunca ilerlemeye başladılar.
"Kaç kardeşsiniz leydim?"
"Ben tek çocuğum, ayrıca şu lordum leydim olayını bıraksak iyi olacak. Ne de olsa arkadaş olduk sayılır."
Anthony bu beklenmeyen atak karşısında şaşırmış olsa da küçük bir öksürükle boğazını temizledi ve
"Nasıl istersen, Adaline" diyerek hemen kızın isteğini yerine getirdi. "Demek hiç kardeşin yok, ailen yalnız hissetmiyor mu?"
"Bilemiyorum.. Aslına bakarsanız ben birkaç çocuk kadar onları oyalamış olabilirim. Ama asıl sebebi benim doğumumdan sonra annemin bir daha çocuğunun olmamış olması. Bir erkek çocuğu daha olsun istemişlerdir hep."
"Senin için de yalnız bir çocukluk dönemi olmuştur."
"Eh, pek sayılmaz. Ben arkadaş sıkıntısı çeken biri olmadım hiç. Oturduğumuz yerde bir sürü çocuk vardı. Ama eksikliğini hissettiğim tek şey bir abimin olmayışı."
Anthony merakla Adaline'a döndü.
"Bir abi? Genç kızların sıklıkla abla veya kız kardeş arayışına düştüklerini işitmiştim."
"Ah, hayır. Ben kadınlarla pek iyi anlaşabilen biri değilim."
"O neden?"
Huysuzluğun olabilir mi?
"Çünkü tüm kadınlar aşk ister. Benim birçok kız arkadaşımın da istediği gibi. Ve elbette arkadaşlarının onları teselli etmelerini ve aşkları hakkında uzun uzadıya konuşmalarında onları dinlemelerini de ister. Ama ben bu meziyetlere sahip biri değilim."
"Birini dinleme konusunda çok eksik gibi görünmüyorsun."
"Hayır Colin, aşk konusunda eksiğim. Aslında buna eksiklik demek yanlış olur çünkü böyle şeylere inanan biri değilim."
Anthony her sözünde daha da şaşırıyordu. Aşka inanmamak da neydi? Tamam, bunu çapkın bir erkekten duysa anlardı fakat aşık olup o kişiyle mutlu bir şekilde yaşlanmak her kadının hayali değil miydi?
"Açıkçası bunu çok şaşırtıcı buldum."
"Niçin?"
Adaline güzel gözlerini Anthony'e dikmişti. Tanrı aşkına, kızın göğüslerine sürtünüp duran dirseği yeterince tahrik olmasına sebep olmuşken bir de o güzel yüzünün bu kadar yakından kendisine bakıyor olması hiç adil değildi. Hele de kızı şu köşeye sıkıştırıp öpmek için böylesine heveslenmişken!
Hoop, yavaş git. Senin kızı etkilemen gerek şu durumda, onun seni değil.
"Yani, insanlar aşkı acı verici bulsalar da sıklıkla inanırlar değil mi? Özellikle kadınlar."
"Evet elbette, ve ne yazık ki günümüzde kadınları zayıf kılan da bu. Aşk dedikleri bir saçmalığın peşine düşüp her şeyi unutmaları."
"İnanmamak tamam, ama saçmalık demek biraz ağır kaçmıyor mu? Toplumun çoğunun bu şekilde yaşadığını düşünürsek? "
"İnanmadığım bir şeyi mantıklı da bulmuyorum demektir ve bu da saçmalıkla aynı kapıdır benim için."
Adaline bir an yürümeyi bıraktı.
"Ah, Colin, yoksa birine mi aşıksın!?"
Anthony bir anda ciddileşti.
"O da ne demek şimdi?"
"Aşkın saçmalık olmadığı hakkında ısrar etmiş olman bana bunu düşündürdü doğrusu."
"Şu an kimseye aşık değilim fakat benzer hislere kapıldığım vakitler olmuştu."
"Hımm.." derken gözlerini kısarak Anthony'ye baktı Adaline. "Hiç değilse saraylıların mantıklı düşünmelerini beklerdim"
Anthony'nin cevap vermesini beklemeden ileriden bahçenin göründüğü kapıya doğru ilerledi.
"Bu yolu öğrenmem biraz zaman alabilir" derken dışarı çıkmıştı bile.
Güneşli bir gündü. Dışarısı gözünün alabildiğine yeşil ve bakımlı bir yerdi.
"Burası tamamen sarayın bahçesi mi?"
"Aslına bakarsan burası sarayın arka bahçesi. Ön kısım daha resmi bir ortam. Pek böyle yeşil de değil."
Adaline hızlı adımlarla bahçeyi gezerken Anthony ona ayak uydurmakta zorlanıyordu. Küçük bir kız çocuğu gibi ortalıkta koşturuyor, gördüğü her bir çiçeği kokluyor ve kesinlikle yaşına uygun bir şekilde davranmıyordu.
"Bu kadar enerjiyi nereden buluyor acaba" diye mırıldanırken kızın burada üçüncü günü olduğuna inanmak gerçekten güçtü. Resmen sarayı sahiplenmiş, kendi eviymişçesine ortalığı talan etmişti.
Birkaç bahçe görevlisi şaşkın şaşkın kıza bakıyor ve bu derede garip davranışlı bu kızın nereden geldiğini ve prensin bu akıllının yanında ne yapıyor olduğunu düşünüyorlardı.
Adaline, Colin'in ve bahçıvanların yüzlerini gördüğünde doğru yol üzerinde olduğunu anlamıştı. O bu saraydan kendi isteğiyle gitmemeli, saray onu tabiri caizse kapı dışarı etmeliydi. Etmeliydi ki şu prens bozuntusu ile karşılaşmadan buradan toz olup evine gidebilsin.
O sırada karşısına çıkan, normalden oldukça büyük bir elma ağacı, hayallerini gerçeğe dökmenin ve biraz eğlenmenin en harika yolu gibi görünmüştü gözüne.
"Ah, aynı bizim evin bahçesindeki gibi" derken Colin'e bir çocuk gibi baktı. Ağacın gövdesine sarılıp gözlerini kapatarak kulağını ağaca yasladı.
"Ama çok yalnız.. Onunla neden ilgilenmediniz?" diye mırıldandıktan sonra eteklerini topladığı gibi ağaca tırmanmaya girişti.
"Adaline, ne yapıyorsun!?"
Anthony'nin şaşkın bakışları arasında kız bir anda ağacın en alt dalındaydı. Topladığı eteklerinin altından bacakları dizlerine kadar görünüyor ve bu uygunsuz durumu çok daha uygunsuz bir hale getiriyordu.
"Ah, evden ayrılırken de elma ağacımı ne kadar özleyeceğimi düşünüyordum. Neyse ki burada da bir tane var ve bu harika."
Az sonra ağacın biraz daha yukarısına çıkmış ve uygun bir dala kurulup güzel elmelerdan biri koparıp ısırmaya başlamıştı bile.
"Adaline!" derken sesinin sadece kızın duyacağı kadar çıkmasına özen göstermeye çalıştı. "Hemen aşağı iner misin?"
"Neden? Bence sen de yukarı gelmelisin, manzara gerçekten harikaymış. Şu ilerideki ova öyle güzel görünüyor ki!"
Anthony ne tür bir belaya bulaşmış olduğundan habersizdi ama bu işin pek de düşündüğü gibi olmayacağını anlamaya başlamıştı. İlk zamanlar kızın şımarık bir zengin kızı olduğunu düşünmüşse de şu an durumun bundan çok daha korkunç olduğunu gözleriyle görüyordu.
"Manzarayı izleyebileceğin harika kuleler var. Bence gidip oradan izleyebiliriz."
"Ah şimdi anladım" derken kırmızı bir elmaya uzanıp kopardı ve bir anda Anthony'e fırlattı Adaline. Anthony ise refleks olarak elmayı yakaladı fakat bir elindeki elmaya bir de bileklerinin görünmesine aldırmadan ağacın dalına kurulmuş oturan Adaline'a baktı.
"Sen keyiften hiç anlamıyorsun herhalde Colin. Hiçbir kuleye değişmem burayı."
"Tamam, zevklerine saygı duyacağım fakat şu an sarayda olduğumuz için bunu kimse yokken yapmalısın."
"Anlamıyorum ki neden bu rezil olma korkunuz" diye omuz silkerken bir ısırık daha aldı elmasından.
Anthony endişe içinde etrafına bakınırken görevlilerin yavaşça binaya girdiklerini gördü. Elbette, prensin yanındaki bu çılgın kızı herkese duyuracaklardı. Lanet olsun. Neyse ki hepsinin gitmiş olması rahat olması bakımından avantaj sağlamıştı.
"Hadi ama Adaline, gezecek daha çok yer var."
Adaline istediğini elde etmiş olmanın zevki ile bir maymun gibi çevik hareketlerle aşağı indi. Son daldan aşağı atlarken eteğinin bir 'hof' sesiyle havalandığını Colin'in kesinkes görmüş olduğunu bilse de çok utangaç bir kız değildi şükür ki. En azından böyle basit şeylere takılmazdı. Gerçi bu tarz şeyler pek başına gelmiş değildi ya.
"Sanırım pek hoşuna gitmedi" dedi Adaline. "Neden, yoksa prensin eşi olması için gönderilen kızın böyle biri olmasını beklemiyor muydun?"
"Aslına bakarsan garipsemedim diyemem. Bir leydiden çok orman kaçkını gibiydin"
"Bir leydi olduğumu hiçbir zaman söylemedim. Ama nedense herkes öyle sanıyor."
Adaline elindeki elmadan son bir ısırık aldı ve çöpünü arkasına rastgele fırlattı. Anthony ise bu kadar görgüsüz bir kızın hizmetçiler arasında bile yaşamadığına içten içe yeminler ediyor, onu nasıl yola getireceğini bulmaya çalışıyordu.
"Evinde de böyle pervasızca mı yaşarsın?" diye sordu sesinin sinirli çıkmasına engel olamayarak.
"pervasızca derken? Yanlış birşey mi yaptım?"
Anthony masumca gözünü dikmiş bakan kıza hayretler içinde baktı. Henüz yaptığının yanlış olduğunun dahi farkında değilse alınacak çok uzun bir yol var demekti.
"Yok canım sadece bir ağaca tırmandın ve maymun gibi de indin."
Adaline güldü.
"Yoksa yüksek rütbeli biri olduğundan yanında böyle biri var diye utanıyor musun?"
"Böyle biri değil böyle bir kız olduğu için. Ve utanmıyorum kınıyorum!"
Aferin. Bir gün bile dayanamadın.
Kız mağara kaçkını gibi olduğundan olabilir mi?
"Aha, öyleyse buraya uygun değilim demektir. Belki de bunu prense anlatmalısın ki beni özgür bıraksın"
Anthony'nin sağ kaşı havaya kalktı. Yoksa bilerek mi yapıyordu?
"Seni özgür mü bırakır yoksa evcilleştirmeye mi çalışır bilemiyorum" diye güldü Anthony.
"Ah, ben evcil falan olamam. Neysem oyum. Ya böyle kabul edecek ya da gönderecek"
Anthony artık kızın bunca şeyi niye yaptığını farketmişti. Ama bu kadar kolay olmayacaktı. Bu kız her nasılsa hoşuna gitmişti. Ne kadar görgüsüz ve pervasız da olsa onu istiyordu. Ve elde edecekti.😎
Bölümün Sonu!
Umarım bölümü ve seriyi beğenmişsindir.
Eğer bölümde veya seride bir sorun olduğu veya bir ihlal olduğunu düşünüyorsan yorumlarda belirtebilirsin.
Ayretten bölüm ve seri hakkında yorumunu eleştirini yorumlar bölümünden yapabilirsin!!
İyi eğlenceler!
Mangaka Notu
Yorum
Not: Disqus şu sıralar bazı sitelerde (özellikle fansub benzerlerinde) sorun çıkarıyor olabilir. Bu yüzden sitemizde hem Disqus'u hem alternatif sistemleri sunuyoruz.
Lütfen yukarıdan bir yorum sistemini seçin.
📌 Cusdis yorumları onay sürecinden geçiyor. Endişelenmeyin, yorumunuz büyük ihtimalle başarıyla gönderilmiştir.
📌 Bazen Disqus yorumlarında konu kapalı yazıyor o yüzden diğer yorum sistemlerini deneyin!