Kaçak Prenses Novel Chapter 1 - Hayallerini Çizgiye dök

Global Notification

- Kaçak Prenses Novel Chapter 1

Lütfen mangayı da okuyup yorumlarınızı bildiriniz😚😚
"Adaline Rosemary Vincent!"
"Anne bana şu tavırlarını takınmasan olmaz mı!?"
"Şu an neye karşı geldiğinin farkında mısın?"
Adaline kabarık eteklerine aldırmadan kendini koltuğun üzerine bıraktı ve elbisesinin 'hof' sesiyle aniden kabarıp ardından yavaşça sönüşünü izledi.
"Gayet farkındayım" dedi sakin bir sesle.
"Bana bak" dedi annesi dibine gelip ona yukarıdan bakarak. "Bu evliliği reddetme şansın yok. Bunu kimse reddedemez, o bir prens!"
"İğrenç ve acımasız bir prens" dedi Adaline annesinin sesini taklit ederek. "Anne ben evlenmek falan istemiyorum. Hem de öyle biriyle."
Annesi odanın içinde fır dönerek derin nefesler aldı.
"Kusura bakmazsan bana o 'öyle biri' nasılmış söyler misin Adaline?"
Adaline sehpanın üzerindeki nakış kasnağını eline alıp evirip çevirirken bir yandan da annesini ikna etmeye çalışıyordu.
"Bir kere korkunç biri. Acımasız ve soğuk. İnsanlara hep tepeden bakıyor ve sürekli emirler yağdırıp duruyor. Ayrıca muhtemelen göbekli ve keldir de. "
"Ve sen buradan millerce uzakta olan, hiç görmediğin biri hakkında bunları nereden biliyorsun?"
"Bir kaç gazete okudum."
"Devletin hiçbir gazetesi prensi bu şekilde anlatmaz. Yine yasak yayınlardan mı aldın sen!?"
Annesinin boğazının sonuna kadar iliklenmiş elbisesine bakarken yüzünün mora dönüyor olduğunu gördü. Boğazını görebilseydi orada da hoş renkler olduğuna emindi.
Adaline'ın sakin tavırları annesini çileden çıkarmıştı. Bu kız nasıl bir fırsata ket vurmaya çalıştığının farkında mıydı? Hoş, bu aşamadan sonra reddedemezdi ama en azından buradan giderken bunu kabullenmiş olması gerekirdi. Bu asi kız kesin adamı çileden çıkaracak ve evlilikleri olamadan bitecekti.
"Zaten yaşın da çok ilerledi. Artık uygun bir talip bulabileceğini mi sanıyorsun? Vaktinde harika taliplerin vardı. Mesela bay Robetson. Harika bir adamdı."
"Evet, harika ve benden kısa bir adam."
"Adaline evlilikte görüntünün çok da önemli olmadığını er geç anlayacaksın. Ne de olsa hepsi bir süre sonra kel ve göbekli olmaya mahkum. Neyse.. Hele Bay Evans? Onu reddetmen için hiçbir sebep yoktu. Gayet de yakışıklı bir adamdı. Ailesi de bize çok uygundu."
"İstemedim anne tamam mı? Evlenmek istemiyorum ben!"
"Ah seni salak kız. Aklın başına geldiğinde çok geç olacak. Neyse ki babanın arkadaşları ve bizim ailemizin itibarı sayesinde turnayı gözünden vurdun. Yoksa muhtemelen mürebbiyelik yapmak için bir yer arıyor olacaktın."
"Ah, yapma anne, oldukça varlıklı bir aileyiz, mürebbiyelik yapmama gerek olmazdı. Ayrıca yirmi üç yaşında birinin evde kalmış olabileceğine inanmıyorum. Bu çok saçma."
"İşler senin fikirlerine göre yürümüyor" dedi annesi ciddi tavrını takınarak. "Ve rica ediyorum bir rezillik çıkarma. Yaşının gerektirdiği gibi davran."
"Yaşımın gerektirdiği gibiyim zaten. Genç ve neşeli."
"Senin yaşında kızlar ağaçlara tırmanıp erkek pantolonları giymiyor. Hatta şu an olduğun gibi bacaklarını ayırıp oturmuyorlar da!"
Adaline yayıldığı koltukta bacaklarına doğru bakıp dizlerini oynattı.
"Evimde de rahat oturamayacaksam ne yapayım yani? Senin gibi sopa yutmuş gibi mi olmam gerekirdi?"
Annesi sandalyenin üzerinde dimdik otururken ufak bir kalp krizi geçirdi. Artık bu kızın bir rezillik çıkaracağından emindi.
***
Adaline Rosemary Vincent hayatının en korkunç gününe uyanmıştı. Bugün evinden ayrılacak ve o korkunç kurdun inine gönderilecekti. Hayatında en istemediği şeydi evlenmek ve başına geliyor olması korkunçtu. Halbuki birkaç sene öncesine kadar okuyor olduğu okulda kız arkadaşlarının kapıya gelen sevgilileriyle dalga geçer, lanet olası bir erkek için hayatlarını zindan edecekleri için gülerdi. Yaşıtları arasında evlenmeyen arkadaşı kalmadığından hepsinin düğününde bulunmuş ve onlara evin içinde tıkılıp kocalarını beklerken bir ömrü çürütüp gidecekleri için üzgün olduğunu söylemişti. Kızlar ise bu duyguyu yaşayamadığı için ne kadar şanssız olduğunu söylemişlerdi.
Ah, yaşanacak ne varsa! Evlilik bir bağlılıktı. Koca bir eve ve aptal bir erkeğe bağlılık. Bu korkunç işin içine neden girmek istesindi ki? Canı istediğinde gezemedikten, akşam yemeğini istediği saatte yiyemedikten ve her zaman ailesiyle birlikte olamadıktan sonra hayatın ne anlamı vardı? Ah bir de çocuk doğurma olayı vardı ki o konuya hiç girmeyecekti. Bu mesele hakkındaki fikirleri tam bir enkazdı.
Elbette Adaline'ın evlilik haberi duyulduğunda kızlar bu fırsatı kaçırmamış ve topluca onu ziyarete gelmişlerdi. Harika tebriklerini sunduktan sonra içlerinden kocası sarayda çalışan birisi prensin oldukça göbekli ve saçlarının da az olduğunu, ama üzülmemesi gerektiğini, kendisi fazlasıyla güzel olduğundan çocuklarının da ortalamanın üzerinde olacağını ve daha birçok saçma şeyi söylemiş ve kızlarla birlikte kendisiyle güzelce eğlenmişti.
***
Uzun beyaz geceliğinin üzerine dökülen sıcak kahverengi saçlarını ensesinde topladı. Bugün sıcak bir gün olmalıydı. Hemen pencereye koştu ve masmavi gökyüzüne baktı. Ah, evlenmek için fazla güzel bir gündü! Her ne kadar bugün evlenmiyor olsa da bugünden itibaren evinde olmayacaktı ve artık tarihin pek de bir önemi yoktu.
Evin önündeki büyük elma ağacına baktı. Onunla ne günleri geçmişti! Birine canı sıkıldığında hemen kendisini taşıyan en yüksek dala çıkar ve güzel sulu elmalarla mutlu olurdu.
O sırada içeri hizmetçileri girdi ve hazırlanması gerektiği için elbiselerini getirdiklerini söylediler.
Bir saat sonra Adaline gül kurusu bir elbisenin içinde, incecik beli ve kusursuz vücudu ile kapıda dikiliyordu. Saçları harika bir topuz yapılmış, üzerine de beyaz büyük bir şapka giydirilmişti.
Arabanın arkasına eşyaları dolduruluyor ve bir hizmetçi de yerinde durmayan Adaline için şemsiye tutmaya çalışıyordu. Adaline özellikle sorun çıkarmaya çalışıyor, son anda bile bu korkunç durumdan kurtulmak için bir yol olması gerektiğine inanıyordu.
Sonunda tüm hazırlıklar tamamlanmış ve ailesi onu uğurlamak için kapıya çıkmıştı. Adaline kimseye veda etmeden sinirli bir şekilde arabaya bindi ve kapıyı sertçe kapattı. Babası kapıya gelip kızına güzel sözler söylüyordu.
"Adaline böyle yapmamalısın. Nasılsa sevdiğin biri de yoktu. Bu seni satmak veya başımızdan atmak da değil biliyorsun."
"Evet babacığım bu sadece beni zorla evlendirmek oluyor."
"Kızım sonsuza dek bekar kalamazsın. Eninde sonunda bu olacaktı ve ne kadar şanslısın ki bir prens ile evleniyorsun."
"Ah, kimin umurunda. O lanet sarayda yalnız ve bir başıma öleceğim."
"Düğüne henüz iki ay var ve bu onu tanıman için iyi bir fırsat. Biz de iki ay sonra yanında olacağız."
"Peki ben neden iki ay sonra gitmiyorum? En azından son günlerimi ailemle mutlu bir şekilde geçirebilirdim!"
"Kral oğlunun evleneceği kızla tanışmasını istiyor. Bu sürede nişanlı olacaksınız zaten. Bu senin için de fırsat. Onu seveceğinden eminim."
Adaline babasına boşversene der gibi bir bakış attıktan sonra kapının boşluğundan annesi ile vedalaştı. Annesi gözyaşlarına boğulmuş ağlıyordu.
"Gece üstünü iyice ört" derken burnu kızarmıştı.
"Anne yaz mevsimindeyiz. Ve istisna bir soğuk gece olsa bile sarayda üşümem herhalde."
Uzun süren vedanın ardından sonunda yola çıkmışlardı ve Adaline bir buçuk gün süreceği planlanan yolculuğuna derin bir nefes alarak başladı.
Yolculuk boyunca oturmak tek kelime ile berbattı. Karşı koltukta oturan hizmetçisi Martha bu korkunç yolda nasıl uyuyabiliyordu? Adaline kendisini kapıdan atsa muhtemelen haberi olmazdı.
Ah, kapıdan atlamak ne harika bir fikirdi. Belki de yaşlı bir ormancı onu bulur ve hayatının sonuna dek istediği özgür hayatını yaşardı.
"Martha"
Önce sessizce seslenmiş fakat resmen kış uykusuna yatmış olan hizmetçisi bana mısın dememişti.
"Martha" dedi bu sefer yüksek bir sesle.
Kadın horlama ile karışık derin bir nefesle uyandı ve koltukta oturdu.
"Ne oldu bayan Adaline geldik mi?"
"Hayır Martha henüz yarım günümüz daha var ve ben.."
"Ah öyleyse ben uyuyorum" dedi ve tekrar başını koyduğu anda horlamaya başladı kadın.
"Biraz sıkıldım diyecektim lanet olasıca" dedi Adaline sinirle.
Kadının rahat bir şekilde uyuyor olması sinirlerini iyice bozmuştu. Tamam, Adaline öyle rahatına düşkün bir kız sayılmazdı fakat bu kadar korkunç bir yolda nasıl uyuyabilirdi ki? Uyandığında şişko nişanlısı ile göz göze olma ihtimali titreyip uykusunun kaçmasına sebep oluyordu.
Bu düşüncelerle bile olsa birkaç saatliğine uyumuştu. Elbette bunu verecekleri yemek ve ihtiyaç molasına güvenerek yapmıştı.
Ertesi gün sabahın erken saatlerinde yeşil bir alanda güzel bir kahvaltı yapmışlar ve yola devam etmişlerdi. Arabacının söylediğine göre yolculuk düşündüklerinden kısa sürecekti ve öğleden sonra muhtemelen orada olacaklardı. Bu yeterince korkutucu bir haber değilmiş gibi Martha hala horul horul uyuyordu. Tanrı aşkına bu kadının hiç tuvalet ihtiyacı da mı olmamıştı? Horluyor olmasa kesinlikle öldüğüne kanaat getirecekti.
Artık epeyce yaklaştıklarını söyleyen arabacısına ihtiyaç gidermek için durmasını söyledi. Bu böyle olmayacaktı. Yol boyunca düşünmüş ve en doğru şeyin bu olduğuna karar vermişti.
Yol kenarındaki ormanın içine doğru biraz ilerledi. Arkasına baktığında araba ve arabacının görünmediğini görünce olanca hızıyla ormanın içine doğru koşmaya başladı. Evet olması gereken buydu. Vahşi hayvanlara yem olsa bile o adamla evlenmeyi reddediyordu. En azından kendi istediği bir evlilik olmadığı için.
Koşarken ayağından fırlayan ayakkabısına aldırmadan toprak zeminde koşmaya devam etti. Az sonra aniden durdu ve diğer ayakkabısını da hızlıca çıkarıp kenara fırlattıktan sonra tekrar koşmaya başladı. Arabacı yokluğunu farketmeden önce yeteri kadar uzaklaşması gerekiyordu. Nasılsa ihtiyaç gidermek için uzaklaştığından bir süre gelmeye cesaret edemezdi.
Koşmaya devam ettikçe birkaç el ateş edildiğini duydu. Harika. En azından buralarda insanlar vardı. Derdini anlatabilir ve onlara sığınabilirdi.
Sesin geldiği yöne doğru birkaç dakika koştuktan sonra tamamen tükenmişti. Ciğerleri açlıkla nefes almasına sebep olacak kadar hırpalanmıştı. Halbuki birkaç adam ağaçların arasından görünüyordu bile.
Bir an ormanda erkeklerle yalnız olmanın pek de akıllıca bir fikir olmadığını düşünmüş olsa da karşıdan iyi giyimli üç erkek gördüğünde muhtemelen nüfuzlu ailelerin oğulları olduklarını düşündü. Herhalde kendisine ormanda tecavüz edecek kadar ahlaksız değillerdir demekten başka çaresi de yoktu şu andan sonra.
"Şey.. Bayım"
Diyebildi kısa soluklarının arasından. Onu gören erkeklerin iki tanesi hemen yanına koştular ve kızı göz hapsine aldılar.
"İyi misiniz leydim?"
"Yaralı mısınız?"
"Ah hayır, ben sadece yardım istemek istemiştim."
Üçüncü kişi yavaşça yanlarına yaklaşırken adamlar sorularına devam ettiler.
"Elbette leydim. Sizi bu ıssız ormanda tek başınıza bırakan nedir?"
Arkadan gelen adamın daha rütbeli ve önemli biri olduğunu düşündü Adaline. Hem kıyafet hem de görüntü olarak daha farklı duruyordu. Oldukça uzun boylu, sarışın ve korkunç derecede yakışıklı bir adamdı. Muhtemelen bu iki kişi onun hizmetkarlarıydı ve efendileri ile muhatab etmeden önce bir kaçık olmadığına kanaat getirmek istemişlerdi.
"Ben" dedi Adaline. "Biriyle evlendirilmek üzere uzak bir yerden gönderildim. Beni zorla evlendirmek istiyorlar. Arabam şu ormanın dışındaki yolda ve ben de kaçtım. Her kim olursa bana yardım etmesini isteyeceğim."
Adamlar şaşkın şaşkın birbirlerine baktılar.
"Leydim, böyle yapmamalısınız. Evleneceğiniz adam eminim kötü biri değildir. Siz oldukça iyi bir aileden geliyor gibi görünüyorsunuz."
Adam Adaline'nın ayaklarına doğru baktı. Muhtemelen bu kadar harika kıyafetler içinde birinin yalınayak olması saçma gelmişti.
"Ah, siz de çok zengin bir efendiye hizmet ediyor gibi görünüyorsunuz ama benim talihsizliğimi tahmin bile edemezsiniz bayım."
"Leydim, izniniz olursa isminizi ve bu şanslı erkeğin kim olduğunu bilmek isterim."
"Ben Adaline Rosemary Vincent. Buraya Prens Gareth Anthony Laurent ile evlenmek için gönderildim fakat bunu reddediyorum. İzin verirseniz lordunuzla konuşup yardım isteyeceğim."
Adamlar şok içinde birbirlerine bakarken hemen arkalarında bulunan yakışıklı beyfendi gülerek Adaline'a baktı.
"Leydim. İzinsiz olarak sizi dinlediğim için beni bağışlayın. Çok sevgili prens hazretleri ile evlenmekten sizi bu derece alıkoyan nedir?"
Adaline üşüyen ayaklarını birbirinin üzerine koyarak genç adama baktı.
"Lordum, size istediğiniz herşeyi anlatabilirim lakin önce beni güvenli bir yere götürebilir misiniz? Ben zengin biriyim bu iyiliğinizi kesinlikle görmezden gelmeyeceğime emin olabilirsiniz."
Adaline her an arabacısına yakalanıp buradan zorla götürülme ihtimaline karşılık hemen buradan ayrılmak istiyordu.
"Ah elbette. Sizi olabilecek en güvenli yere götüreceğimden şüpheniz olmasın. Mümkünse ileride atımın yanında beklerseniz biz de av takımlarımızı toplarlayıp yola koyulabiliriz."
Adaline onaylayarak atlara doğru yürürken adamlar efendilerinin başına üşüştüler.
"Prensim! Bu nasıl olabilir!?"
"Efendim bunu hemen çözüme kavuşturmalıyız. Bu hanım görünüşe göre gerçekten sizin nişanlınız ve yalınayak kaçmış!"
Anthony gülümseyerek hizmetçilerine baktı.
"Kızın yanında sakın bana prens olarak hitab etmeyin. Ben bu işi kendi yöntemlerimle halledeceğim."
Gelini cesur bir şekilde kaçmış ama gelip resmen kucağına düşmüştü. Demek kendisiyle evleneceği için çok talihsizdi öyle mi? Madem öyle onu hayal kırıklığına uğratmayacaktı.
Adaline'nın yanına yaklaşarak "gidebiliriz leydim" derken bu asi kızı yola getirme planlarını düşünmeye başlamıştı bile.


Bölümün Sonu!

Umarım bölümü ve seriyi beğenmişsindir.
Eğer bölümde veya seride bir sorun olduğu veya bir ihlal olduğunu düşünüyorsan yorumlarda belirtebilirsin.
Ayretten bölüm ve seri hakkında yorumunu eleştirini yorumlar bölümünden yapabilirsin!!
İyi eğlenceler!

Mangaka Notu

Yorum

Not: Disqus şu sıralar bazı sitelerde (özellikle fansub benzerlerinde) sorun çıkarıyor olabilir. Bu yüzden sitemizde hem Disqus'u hem alternatif sistemleri sunuyoruz.
Lütfen yukarıdan bir yorum sistemini seçin.