Penceremiz kapandığında Chapter 13 - Hayallerini Çizgiye dök

Global Notification

- Penceremiz kapandığında Chapter 13

Sophia kollarını kaldırmış ölçü verirken halen olan biteni anlamış değildi.

Düşes bir anda çıkmış ve teklifsizce haftasonuna düğün olacağını duyurmuştu. Evlenecek kişilerin bundan en son haberleri olması da cabasıydı! Ya ailesi? Ailesine ne diyecekti? Eve dönüp ' anne, baba, haftasonu evleniyorum haberiniz olsun ' mu diyecekti? Ah, gerçekten de haftasonu evlenecekler miydi?! (😱 Sophia'nın yüz ifadesi)

Kollarını iki yana açık tutmaya gayret ederken utandığını hissetti çünkü bu standart bir elbise ölçüsü alma işleminden biraz öteydi. Kadıncağız Sophia'nın vücudundaki her noktayı ölçüyordu. Belki de bu terzi biraz titizdi.

"Şey, bir elbise için biraz fazla ölçü almıyor musunuz?" Diye sordu merakına yenik düşerek.

Terzi kadın kafasını kaldırdı ve mezurayı kızın dizinin hemen üstünü ölçtüğü yerden çekti.

"Düşesin talimatları üzerine size bir gelinlik, altı balo kıyafeti, on iki günlük kıyafet ve yirmi tane de gecelik dikeceğim."

"Ne dedin?! O-o kadar şeyi ne zaman giyeceğim?"

Sophia şaşkınlıktan ağzının açık kaldığını fark edememişti. Tanrı aşkına tüm bunları giymesi bir yıl mı sürecekti? Ayrıca dikilmeleri de bu kadar kısa sürede bitemezdi. En garibi de yirmi adet gecelik olmasıydı. Gecelik en az olması gereken şey değil miydi? Her gün başka bir tane giymeye ne gerek vardı ki?

"Peki bunlar nasıl yetişecek? Düğüne sadece dört gün var." Derken Sophia bunu kadına değil kendisine hatırlatıyor gibiydi.

"Ben bedeninize uygun olacağını düşündüğüm şekilde hepsini çoktan hazır etmiştim. Sadece gerekli düzenlemeleri yapmak için net ölçülere ihtiyacım var."

Hah! Düşes zımbırtısı bunu çok daha önceden planlanmıştı demek ki!

"Peki neden yirmi gecelik? Tanrım, hepsi aynı değil mi?" Diye homurdandı Sophia.

Kadın gülümsedi.

"Düşesin istedikleri sıradan gecelikler değil leydim. Son derece farklı." Kadın kıkırdamasına engel olamadı. "Lord onların içinde sizi görünce kesinlikle çılgına dönecek."

Sophia bir anda başından aşağı kaynar sular dökülmüş gibi hissetti. Utancın dibine vurmuştu da denebilirdi. Yaşlı bunak kendisine neler hazırlatmıştı böyle?! Bu konuda hayal gücü o kadar sınırlıydı ki görmeden bilebilmesi imkansızdı ancak terzinin kikirdeyip durmasına bakılırsa neye benzediğini az çok tahmin etmek mümkündü. Muhtemelen fazlası ile açık ve kısaydı. Sophia Edward'ın yanında böyle bir şeyi giyeceğine ölüp gitmesinin daha iyi olduğunu düşündü.

"Ah, kalça hattınız çok güzel leydim. Kıyafetler üzerinizde harika duracak."

"Popomdan sana ne?" Dedi Sophia sinirli bir şekilde.

"Haklısınız leydim, bu tamamen lordumla ilgili bir şey." Derken yine güldü kadın.

Ah, bu geveze ve arsız kadın nereden çıkıp gelmişti? Kendi kendine düşünürken bile utancından yerin dibine girdiği yetmiyormuş gibi hemen yanında duran Bayan Foster ile göz göze gelmiş olmaları daha da korkunçtu. Kadıncağız bir ton işi olmasına rağmen Sophia'yı yalnız bırakmamak konusunda ısrar etmişti. Edward kendisinin de ona eşlik edebileceği konusunda edepsiz bir şaka yapmış ve nihayetinde sonuç böyle olmuştu. Edward'dan bekleneceği üzere kendisini rahatsız hissetmesi için elinden geleni ardına koymuyordu. Elbette ne yaparsa yapsın seneler önce yaşanan balo hatırası dışında edepsiz şeyler yapmamıştı ancak karı koca olacakları için işler değişiyor olabilirdi.

Bayan Foster'ın elini ağzına siper ederek minikçe güldüğünü görmesi artık daha fazla nasıl utanabileceğinden emin olamamasına sebep oldu. Bundan sonra her gün bunu düşünecekti herhalde. Her günü bir öncekinden daha utanç verici olacakmış gibi bir hal vardı.

"Bir an önce dönüp aileme haber vermeliyim." Dedi Sophia lafı değiştirerek.

"Ah, annem sen geldiğinde uşak ile ailene durumu açıklayan bir mektup yollamış bile."

"Ne kadar saçma! En azından bunu dönüp kendim açıklayabilirdim!"

"Ne desen haklısın." Diye homurdandı Bayan Foster. Sesinde 'sen daha ne gördün ki' havası vardı. Zavallı kadın böyle bir kayınvalideden çok çekmiş olmalıydı.

"Sanırım kontrol tutkusu var. Her şeyi kendi kendine halletmiş." Dedi Sophia hıncını alamamış bir şekilde.

"Öyledir." Dedi Bayan Foster. Ah, belki de terzinin yanında ters bir şey söylemek istemediği için düşes hakkında pek yorum yapmıyordu. Akıllı kadın.

Bir süre sonra terzi ile işleri bitip odadan çıktıklarında Edward koridorun duvarına yaslanmış beklemekteydi. Annesi ve Sophia'nın çıktığını görünce sırtını duvardan ayırıp iki adımda yanlarına ulaştı.

"İşiniz bitti mi?"

"Tanrım, bu bitmiş olabilir ancak benim işlerim daha yeni başlıyor." Dedi kadıncağız. "Siz takılın, benim hemen hazırlıklarla ilgilenmem gerekiyor."

Edward kapıda beklerken heyecandan nasıl atacağını bilemeyen kalbini teskin etmeye çalışmıştı. Ne düşüneceğini veya nasıl davranacağını bilemiyordu. Halen Sophia ile evleniyor oldukları gerçeğini bu kadar çok istemiş olduğu halde kabullenememişti. Evet yıllarca bunu arzulamıştı ama asla gerçeğe dönüşecek bir hayal olarak düşünmemişti. Hep kalbinin bir köşesinde saklı kalacağını sanmıştı. Ancak son olan bitenden sonra çok daha fazla hayal kurar olmuştu. Sophia ile sürekli birlikte olacaklar, birlikte yiyecekler ve.. birlikte mi yatacaklardı? Bunu düşünmek bile bir an kalbinin yine saçma bir şekilde atmasına sebep oldu.

Sophia hızla uzaklaşan Bayan Foster'a baktı ve ardından da Edward ile baş başa kaldıkları bu koridorda ne yapacağını bilmediğini fark etti.

"Şimdi ne olacak?" Diye mırıldandı. Edward ile göz göze geldiğinde Edward'ın kendisine değil elbisesine bakıyor olduğunu gördü. Hemen eğilip üzerine baktı ve uygunsuz bir noktasının olmadığını teyit etti. Geveze terzi her yerini mıncıklarken yanlışlıkla bir yerini açıkta bırakmış olabilirdi.

"En iyisi ben eve gideyim." Dedi Sophia Edward'a söz hakkı vermeden buradan kaçabilmek için.

"Dur." Dedi Edward şaşkınlıkla susup kaldığını fark ederken. "Sana göstermek istediğim bir şey var."

Sophia çekingen ama meraklı bakışlarını Edward'a dikti. Ah, yavru bir ceylan gibiydi.

"Neymiş?"

"Benimle gel." Dedi Edward. Ancak Sophia bir an ters yöne yürümeye başlayınca kızın elini tutup diğer yöne çekti.

Sophia elinde hissettiği bu sıcaklıkla bir anda ürperdi. Ömrü boyunca bir erkekle el ele tutuşmuş degildi. Bu kadar garip hissetmesinin sebebi bu olmalıydı değil mi? Yoksa Edward şimdiye dek defalarca elini omzuna atmış, sırtına vurmuş veya saçını çekmişti. Hiçbiri böyle değişik bir hisse kapılmasına sebep olmamıştı. O zamanlar sinir bozucu, rahatsız edici ve gıcık olduğunu düşünürken şu an sıcak ve iç gıdıklayıcı olmasına sebep olan neydi?

Edward kızı koridor boyunca sürüklerken az sonra bayılıp bayılmayacağından şüpheliydi çünkü pat diye kızın elini tutmuş ve Sophia da henüz geri çekmemişti. İçinde küçücük bir umut yeşeriyordu ve buna engel olamıyordu.

Nitekim bu uzun sürmedi ve "tamam peşinden geliyorum işte" diyen Sophia elini Edward'ın elinden kurtardı.

Üst kata çıkıp koridor boyunca ilerlediler ve en sonda ayrı bir blokta ancak evle bağı kopmamış olan, kısaca evin en uç noktasında denebilecek bir odaya geldiklerinde Edward durup kapıyı açtı. Sophia biraz tereddüt ile içeri girerken aklına gelen bir ihtimalle yanaklarının kıpkırmızı olmamış olmasını diledi.

Tahmin ettiği üzere burası bir yatak odasıydı. Ancak içeriyi görünce bir an için şaşkınlıktan utancını bile unuttu. Burası yalnızca bir yatak odası değil, devasa bir yatak odasıydı.




Haki yeşili duvarlar ve üzerine işlenmiş altın sarısı figürler aynı salonda düşündüğü gibi şık görünümlü ancak kasvetli bir havanın hakim olmasına sebep oluyordu. Belki de akşam karanlığı çökmek üzere olduğundan oda normalden daha karanlık görünüyordu. Yeşil, krem ve altın sarısının odanın her yerinde kullanıldığını düşünürsek ne kadar uyumlu olduğunu düşünmek zor değildi. Saten pike ile örtülmüş çift kişilik bir yatak, önünde minik taburesi olan şık bir makyaj masası ve kenardaki hoş koltuk odanın özetiydi.

"Burası bizim odamız." Dedi Edward Sophia'nın odaya hayran bakışlarını bir anda yok edip yerini utanca bırakmasını izlerken.

"Bizim mi?"

"Evet, sanırım çok yakında öyle olacak."

Sophia gergin bir şekilde etrafa bakınmaya devam etti. Edward'ın yüzüne bakamıyordu. Küçük bir aralıktan geçip odanın bir bölümünün daha olduğunu fark etti. Burası boy boy kıyafetlerin asılı olduğu kocaman bir dolap ve tam ortada geniş bir küvetten oluşuyordu. Tanrım, bir banyonun en azından kapı ile ayrılmış olması gerekmiyor muydu? Bu şekilde rahatça yıkanabilmek mümkün değildi! Evet belki de yatılan alandan banyo kısmı görünmüyordu ve iki kişinin geçemeyeceği kadar dar bir aralıktan geçilerek buraraya geliniyordu ancak yine de utanç vericiydi. Tanrı bilir bu da düşesin işi olmalıydı çünkü nerede olmayacak bir şey varsa kadının başının altından çıkıyordu.

"A-ama buranın kapısı yok." Derken istemsizce kekeledi Sophia.

Edward yeni fark ettiği bu alanı görmek için Sophia'nın peşinden gitti ve gövdesiyle geçiş kısmını neredeyse kapattı. Ah, bu ayrıntı boğazının kurumasına sebep olmuştu. Sophia burda banyo yaparken suyun şırıltısını dinleyerek yan tarafta uzanıyor mu olacaktı? Bir an yalnızca suyu dinleyebilecek kadar beyefendi olup olmadığına şüphe etti.

Sophia arkasına dönüp Edward'ın yoğun bakışlarla kendisine bakıyor olduğunu gördüğünde korktuğun hissetti. Edward'ın kendisine zarar vereceğini düşünmemişti ancak evin bir ucunda, karanlık çökmek üzere olan bir odada başbaşa olmaları korkmasına sebep olmuştu.

"En iyisi dönelim." Diyerek hızlıca o alandan çıkmak isteyen Sophia giriş aralığında duvar ve Edward arasına sıkıştı.

"Tanrım, bu alanı bu kadar dar yapmak kimin fikriydi acaba?!" Derken kalbi öyle güçlü atıyordu ki atışını dudaklarında ve kasıklarında hissediyordu. Biraz gayret ederek geçmeye çalıştığında Edward kıza dönerek onu duvarla kendi arasına hapsetti.

Kanı kaynıyordu, hiç olmadığı bir şekilde. Sophia'yı yıllarca izlemişti. O'nu öpmeyi hayal etmişti veya elini tutmayı. Ancak asla şehevi düşünceler içinde olmamıştı. Peki şimdi aniden neden böyle hissetmişti?

"Sophia." Diye mırıldandı. Sesi boğuk ve titrekti.

"Edward?"

Sophia Edward'ın gözlerine bakarken korkuyor, bir yandan da eriyip gidecekmiş gibi hissediyordu. Edward'ı tanıdı tanıyalı kendisine bu şekilde bakmamıştı. Göz kapakları düşmüş, bakışları dudaklarına kilitlenmişti. Bu şekilde.. sanki.. öpecek gibi? Neden böyle düşündüğünü bilmiyordu. Ama içine doğan şey buydu.

Edward sert bir nefes verince Sophia nefesinden gelen mentol kokusunu aldı. Tanrım, sarhoş ediciydi.

"Sophia." Derken sesi daha bilinçli geliyordu ve Edward kızdan birkaç santim uzaklaşarak geçebilmesi için boşluk oluşturdu. Sophia aralarına giren havanın karnında üşüme gibi bir hisse sebep olduğunu fark ettiğinde birkaç saniyedir donakalıp olduğu yerden ayrılmadığını anladı ve hemen kapıya doğru ilerledi. Utanç vericiydi! Ondan etkilenmiş miydi?

"Be-bekle!" Diye seslendi Edward elini saçlarının arasından geçirirken. Kızın düşüncesi ile sarhoş olup onu buraya asıl getirme sebebini unutmuştu.

Sophia tam makyaj aynasının önünde durdu ve dönüp Edward'a baktı. Edward yanına geldi ve masanın üzerinde duran kutuyu alıp açtı ve içinden çıkardığı zarif, harika kolyenin kilidini açmaya çalıştı.

Lanet olsun, heyecandan elleri titriyordu.

"Bu nedir?" Diye sordu Sophia.

"Şey, ben.. Sana bir hediye almak istemiştim ve.."

Edward beceriksizce kilidi açmayı başardı. Zinciri iki ucundan tutup kızın arkasına geçti ve Sophia'nın yüzü aynaya dönük bir vaziyette iken kolyeyi takmaya çalıştı. Saçları ince zincirin geçişine engel olacak gibi olunca kolyeyi bir eliyle tutarken diger eli ile kızın saçlarını sıyırıp sol omzunun önüne doğru çekti. Bu şekilde Sophia'nın pürüzsüz omzu ve boynu gözler önüne serildi. Edward halen tam anlamı ile uzaklaşamadığı düşüncelerini zoraki bir kenara itti. Ardından kolyeyi takıp aynadan Sophia'nın gerdanında nasıl durduğunu görmek için aynadaki yansımasına baktı. Çok yakışmıştı. Bakışlarını aynada Sophia'nın gözlerine kaldırdı ancak Sophia şaşkınlık ve ilgi ile boynundaki kolyeye bakmakta idi.

Şu an olan şey tam olarak neydi? Edward kendisine bir kolye mi hediye etmişti? Bunu olabilecek en romantik şekilde mi yapmıştı? Tanrı aşkına daha birkaç güne kadar nefret ettiğinden emin olduğu adamın davranışları kafasını karıştırmaya devam ediyordu.

"Ben.." diyebildi. Teşekkür etmeli değil miydi? "Ne diyeceğimi bilemiyorum."

"Şaşırmış olmalısın." Dedi Edward kızın halen kendisine bakmayan gözlerine bakmaya devam ederken.

"Açıkçası evet." Dedi Sophia. Edward'ın davranışının garipliği bir yana kolyenin güzelliği kendisini büyülemişti. Altın olduğunu düşündüğü zincirin ucunda desenli altın bir şerit içinde oval şekilli safir taş kendisini gösteriyordu. Edward'ın kendisine verdiği evlilik yüzüğü ile de kusursuz uyum içerisindeydi.


Sophia eliyle kolyeye dokundu. Edward bunu gerçekten de isteyerek mi yapıyordu? Yoksa sevmediği bir kadınla başlayacak olan evlilik ilişkisini kendince toparlamaya ve mecburi ilişkilerini yola sokmaya mı çalışıyordu? İkinci ihtimal kulağa çok daha mantıklı geliyordu, yıllarca yaşananları düşünürsek.

Bir an bakışlarını kaldırdı ve Edward'ın aynadan kendisini izlemekte olduğunu fark etti.

"Beğendin mi?" Diye sordu Edward. Bu sırada kızın uzun ancak gür olmayan saçlarını kolyenin içinden kurtarıp serbest bıraktı.

"Evet, bu çok güzel bir kolye." Dedi Sophia bakışlarını kaçırarak. "Ama böyle şeyler yapmak zorunda değilsin. Ne de olsa aşk evliliği yapmıyoruz."

Sophia önündeki masaya bakışlarını dikti. Edward ise olan bitene lanet okudu. Az önce hissettikleri ve tüm o harika olduğunu düşündüğü duygular Sophia tarafından çöpe atılmaya devam ediyordu. Üstelik artık eskisi gibi de değildi, O'na daha ne kadar iyi ve centilmen davranması gerekiyordu? Daha ne kadar sevip içine atmalı ve Sophia'nın vereceği tepkiden korkarak yaşamalıydı? Birbirini sevmeden evlenip mutlu olan bir çok insan yok muydu?

"Herkes aşk evliliği yapmıyor ama senin kadar karamsar değiller. Öyle diye mutsuz olmaya mahkum hissetmiyorlardır eminim."

Ah, evet. Edward tam da Sophia'nın sandığı gibi düşünüyordu. Mutsuz yaşamak istemiyordu, her insan gibi. Ve belki de olması gerekeni taklit ediyordu.

"Bizim durumumuz sence onlar gibi mi?" Dedi Sophia sinirli bir ses tonuyla. "Onlar birbirlerinden nefret etmiyorlardır en azından!"

Edward kıza arkasından yaklaşıp aynada gözlerini ondan ayırmadan kulağına doğru eğildi.

"Öncesinde ne hissettiğimizin bir önemi yok." Derken nefesi Sophia'nın kulağını yaladı. "Bizim de onlar gibi bir evliliğimiz olabilir, eğer direnmezsen."

Sophia yine hızlanmış olan kalbinin kulaklarını uğuldatmasına kızdı.

"Hayır başkaları gibi olamayız, bu imkansız." Dedi ve Edward'ın önünden ayrılarak kapıya doğru ilerledi. Sophia kendisini bu odaya da bu adama da ait hissetmiyordu. Çünkü buraya yakışan biri olmadığını biliyordu. Güzel ve alımlı bu odada basit bir papatya gibiydi. Ve muhtemelen suyunun bittiği fark edilmeden kuruyup gidecekti.

**Sevgili günlük,
Yaşananları sana nasıl anlatsam bilemiyorum. Neresinden tutsam beni bir çarpıntı alıyor. Edward umutsuzca mutlu olacağımıza inanmak istiyor. Bunun beni neden bu kadar sinirlendirdiğini de anlamıyorum. Ama olamayız, değil mi?**

Bölümün Sonu!

Umarım bölümü ve seriyi beğenmişsindir.
Eğer bölümde veya seride bir sorun olduğu veya bir ihlal olduğunu düşünüyorsan yorumlarda belirtebilirsin.
Ayretten bölüm ve seri hakkında yorumunu eleştirini yorumlar bölümünden yapabilirsin!!
İyi eğlenceler!

Mangaka Notu

Yorum

Not: Disqus şu sıralar bazı sitelerde (özellikle fansub benzerlerinde) sorun çıkarıyor olabilir. Bu yüzden sitemizde hem Disqus'u hem alternatif sistemleri sunuyoruz.
Lütfen yukarıdan bir yorum sistemini seçin.