NPenceremiz kapandiginda - Penceremiz kapandığında Chapter 16
Tüm bölümler:
NPenceremiz kapandiginda
Edward banyoya girme kararını aldığına memnun mu pişman mı olmuştu emin değildi. Çünkü üzerini çıkarıp suya girerken Sophia'nın bunu asla yapmayacağını bilmesine rağmen izleniyor gibi hissediyordu, nihayetinde buranın bir kapısı yoktu! Sophia ile aralarındaki ahlaki bazı duvarların aniden kalkmış olması garip ve farklıydı, her ne kadar Edward bunun yerine duygusal duvarları yıkmış olmayı istemiş olsa da.
Küvet doldurulmuş ve yanına da bir kova kaynar su bırakılmıştı. Dumanının halen tüttüğüne bakılırsa ikisi gelmeden hemen önce hazırlanmış olmalıydı.
Edward iki tas kaynar suyu küvetteki suya eklediginde bu sıcak yaz gününde olması gerektiği kadar ılık olmuştu. Yavaşça içine girip oturdu ve sessizce bekledi. Sophia'dan ses çıkmıyordu.
Ah, küveti ve suyu kullanmıştı ancak Sophia banyo yapmak isterse ne olacaktı? Aynı suya mı girecekti? Bu da büyükannesinin bir oyunu olabilir miydi? Elbette olabilirdi, onları aynı anda banyoya girmeye mecbur bırakmak istemiş olabilirdi. Edward bunun daha önce aklına gelmemesinden dolayı üzgün olsa da herhalde bir hizmetçi bulmak o kadar zor olmazdı.
Çıkıp üzerine bir şeyler giydi ve aralıktan geçip Sophia'nın yanına geldiğinde yatakta oturuyor olduğunu gördü, gelinliği ile. oldukça düşük bir ihtimal olsa da Edward'dan gelinliğini çıkarmasını istiyor olabilir miydi? Ah, bu banyo ona hiç iyi gelmemişti, kanı kaynıyordu.
Nitekim işler Edward'ın gelinliğin düğmelerini açmasını mecbur bıraktığında kızın pürüzsüz sırtını gördüğünde dişlerini sıkmak zorunda kalmıştı. Ona sarılmak, öpmek ve onunla uyumak istiyordu. Onu seviyordu ve bunu kıza göstermek istiyordu, olabilecek her şekilde. Evlenmişlerdi ama bunları yapamıyor olmak hiç de adil değildi. Bu nikahın aralarında birazcık olsun bir şeyleri değiştirmesi gerek değil miydi?
Üstelik hediye ettiği kolyeyi Sophia'nın boynunda görmesi her şeyi daha bir farklı boyuta taşımıştı. Bu bir adım mıydı yoksa sadece güzel bir taşı var diye öylesine mi takmıştı?
Edward o an ne düşündüğünü ve buna nasıl cesaret ettiğini asla bilemeyecekti ancak dudaklarını kızın boynuna bastırdığında içinde bir seylerin sızladığını hissetti. Rahatsız edici ancak tatlı bir sızı vücudunda hiç olmaması gereken şeyleri uyandırmıştı.
"Sophia..Sophia.."
Sophia adamın çıplak omuzlarını kavraması ile içinde elektriklenme gibi bir şey hissetti. Henüz ne olduğunu anlamadan boynunda hissettiği öpücük ise donakalmasına sebep olmuştu. Kalbi sanki atmıyor, yalnızca olduğu yerde titreşiyordu. Edward dudaklarını teninden ayırmadan üst üste minik öpücükler bıraktığında boynunun sağ tarafı ve sağ kulağı resmen alevler içinde kalmıştı. Yanmaya ve gıdıklanmaya benzer bu his rahatsız hissettirdiği kadar hoştu da. Vücudunu ısıtıyor ve kendisini bu hissin devam etmesini dilerken buluyordu.
Bir an boşluğa düşmüş gibi hissetti ve aralarında yalnızca birkaç santim olan boşluk sırtının Edward'a dayanması ile bir anda kapandı. Edward'ın giydiği yakası oldukça açık olan gömleği sebebi ile kızın sırtı Edward'ın göğsüne aralarında hiçbir örtü olmadan temas etti.
Edward bu yakınlaşmanın ardından başını kızın boynuna iyice oturttu ve kollarını kıza sararak onu arkadan kavradı. Bu sayede kızın biraz açılmış gelinliğinin ön kısmından dekoltesi hoş bir açıyla gözler önüne serildi. Ah, ve Edward'ın bulutlar üzerinde gezerken farkında bile olmadan elini kızın göğsünün üzerine koymuş olması olayın seyrini baya bir değiştirdi.
Sophia adamın elini göğsünün üzerinde hissettiği an girdiği 'pelte kıvamına dönüşme' hissinden aniden çıktı ve beyninde alarmlar çalmaya başladı. Tabi ya. Sevişmek dedikleri buydu. Böyle böyle başlıyor ve olanlar oluyordu!
Hızla adamın kollarından kurtulup döndü ve Edward ile çıplak sırtının temasını da görüntüsünü de kesti. Ellerini çapraz bir şekilde tutarak gelinliğinin üzerinde kalmasını sağladı. Aralarına birkaç adım mesafe koydu.
"Ne yaptığını sanıyorsun?!'
"Be-ben onu yapmak istememiştim."
Şey, aslında istemiştim ancak bu çok sonrası için geçerliydi.
"Neyi yapmak istememiştin?" Diye ciyakladı Sophia. "Tanrım, ne yaptığın gayet ortadaydı."
"Ne yapmışım?" Dedi Edward sinir bozucu bir ses tonuyla. Hale bak, yanlışlıkla elbisesinin üzerinden kıza dokunduğu için özür dileyeceğini falan mı sanıyordu? Üstelik artık evli bir çift olmuşlardı! Hah, bu kıza karşı bu konuda altta kalmamaya karar vermişti.
Sophia hayretler içinde ağzını açtı.
"Seni adi sapık! Bir de ne yapmışım diyorsun!"
"Evet istemeden öyle bir şey yapmış olabilirim ama ne var yani? Zaten evlenmedik mi? Bu kadar aşırı tepki vermekten vazgeç."
Sophia şaşkındı, şok içerisindeydi. Ah, Edward'ın son zamanlardaki aşırı iyi halleri buraya kadardı demek. Evlenene kadar kendisini hoş tutmaya mı çalışmıştı?
"Aşırı tepki vermek mi? Sen benim şeyimi.."
Göğsümü elledin diyemedi. Bunu dile getirmek bile bir miktar samimiyet gerektiriyordu.
"Neyini?"
Edward kızın bu utangaç halinden büyük bir haz duyduğunu hissetti. Haline bak resmen kıvranıyordu. Ah, ama olayın başında hiç de sesi çıkmamıştı? Yani onu öptüğünde bir ihtimal O da..
"Beni delirtmeye mi çalışıyorsun?"
Edward kollarını göğsünde birleştirerek kıza baktı.
"Hoşuna gittiğini inkar edemezsin, son ana kadar kollarımda eriyecek gibi bir halin vardı."
"E-erimek mi? Tanrım, bunu sen başlattın!"
"Sen de bana eşlik ettin."
"Hayır ben sadece şaşırmıştım. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum!"
Yalan söylemişti, evet doğru, hoşuna gitmişti! Ve insanların nasıl yoldan çıktığını anlamıştı. Ama bunu asla itiraf edemezdi. Edward'a karşı gerçek manada eridiğini asla ama asla sesli dile getiremez veya kabul edemezdi! Bu yüzyılın savaşında asrın yenilgisi olurdu!
"Ah, elimi yanlışlıkla öyle bir yere koymasam ne olduğunu anlayana kadar olan olacaktı herhalde."
"Olan olacaktı derken.. Tanrım! Sen gerçekten bir pisliksin!"
Edward kızın kocaman acıkmış gözlerine bakmaya devam ederek ona yaklaştı.
"Öyle mi? Evet, sanırım ben her zaman tam bir pislik oldum, bu konuda haklısın. Ama artık senin kocanım."
Sophia kendisine yaklaşan Edward'ı görünce panikledi. Korkmuştu. Olacaklardan veya olmasını isteyebileceklerinden korkmuştu. Hoşuna gitmesinden ve..
Aniden aynanın önünden kaptığı bir tarağı Edward'a fırlattı.
"Sakın bana yaklaşma!"
Tarak çok da sert olmayan bir şekilde adamın göğsüne çarpıp yere düştü.
"Tanrım, Sophia, ne yapıyorsun?" Derken Edward ne olduğunu anlayamamış bir yüz ifadesi ile Sophia'ya baktı.
Sophia eline geçirdiği bir şeyi -bir kalemi- daha Edward'a attı. Kalem de aynı şekilde adamın göğsüne çarpıp önüne düştü.
"Bana yaklaşma dedim."
Edward sert bir nefes verdi ve teslim olur gibi kollarını yukarı kaldırdı.
"Gelmiyorum tamam. Odadaki her şeyi bana atıp durmaktan vazgeç."
Sophia aralığa doğru yürüdü ve tam geçerken dönüp Edward'a baktı.
"Olur da bir ihtimal şuraya doğru gelirsen seni uykunda boğarım." Dedi ve dönüp kayboldu.
Ne demişti? Edward'ı uykusunda boğacak mıydı? Bu kıza bir anda ne olmuştu? Yani elbette, Sophia her zaman daha fazla -hatta tek- nefret eden taraf olmuştu ama şimdiye kadar kendisine ölümlü bir tehditte bulunmamıştı. Bunu ciddiye almalı mıydı?
Edward yatağın üzerine yavaşça oturdu. Nasıl olmuşsa umut vaat eden bir başlangıç ardından böyle bir hale düşmüşlerdi. Ah, nasıl olduğu ortadaydı. Her zamanki gibi ateşe körükle gitmenin kurbanı olmuştu.
Sophia sinirinden ağlamak üzere bir vaziyette üzerindeki gelinliği çekiştirerek çıkardı ve çiğneyerek yerde kalmasını sağladı. Tamamen soyunmaya cesareti yoktu, o yüzden içindeki askılı geceliğine üzerine bir sabahlık giyerek kuşağını beline sıkıca bağladı. Hoş, bu yakası böğrü açık sabahlığın da pek bir avantajı yoktu ama en azından omuzlarını ve kollarını kapatıyordu.
Tanrım, bu şeyden nasıl hoşlanmış olabilirdi? Edward'ın dokunuşundan, öpüşünden nasıl haz duyabilirdi? Hah, orada Edward değil bir başka erkek de olsa anın büyüsüne kapılıp kendinden geçmesi muhtemel olurdu değil mi? Bu kişiyle değil tamamen olayla alakalıydı, DEĞİL Mİ? Aklına şu an saçlarını kurulayan pek yakışıklı bir görüntü geliyor olması normaldi değil mi?!
Kızgınlığını Edward'a yönlendirmiş olsa da asıl kendineydi. Evet Edward her zamanki gibi eşeklik etmişti ancak Sophia her zamanki duruşunu sergileyememiş olmanın tasasındaydı. Yeterince dik duramamış ve tereddüt etmişti. Ah, neden kendilerini sürekli bir yarış içinde düşünüyordu? Bundan ne zaman kurtulabilecekti?
Sophia bir an tırnağını kemirdiğini fark edip hemen elini ağzından çekti. Bu eski ve bir süredir bıraktığı bir alışkanlık olmasına rağmen ne kadar stres altında kalmıştı ki yeniden baş göstermişti.
Ah, kalkıp o yatağa girmeye cesareti yoktu. Odadan çıksa nereye gidebilirdi? Bu gece buradan çıkması her anlamda imkansızdı. Tek olasılık erkenden uyumaktı ama uyuyabilecek sakinliğe de sahip değildi. Yine de çaresi yoktu, sabaha kadar banyoda böylece durması mümkün değildi.
Ah, haydi biraz cesaret.
Sophia hiçbir şey olmamışçasına burnunu havaya dikerek aralıktan geçti ve çoktan yatağa uzanıp kollarını başının altında birleştirmiş Edward'ı görmemiş gibi yaparak yatağın diğer tarafına geçti ve Edward'a sırtını dönerek pikeye sıkı sıkı sarındı. Ne olursa olsun bu pozisyonda kalacak ve bu gıcık adama prim vermeyecekti.
Edward istifini bozmadan bakışlarını Sophia'ya çevirdi. Az önce olanları düşünüp duruyordu. Tekrar ve tekrar. O öpücüğü ve Sophia'nın mest olmuş bir şekilde kendine yaslanmasını. Bunu yanlış mı yorumlamıştı?
Ah neyse. Her nasıl yorumlamış olursa olsun şu an uyumak dışında bir şey yapamayacaklarını anlamıştı. Kalbi gümbür gümbür atarken pikenin altına girdi ve Sophia'ya doğru dönerek yattı. Bu birlikte ilk geceleriydi. Bu gece her nasıl olursa olsun özel bir anı olarak kalacaktı.
***
Sophia Edward'a doğru yürüdü. Ah, yakışıklı Edward yatağın önünde durmakta idi. Ve yoğun bakışlarla kendisine bakıyordu.
"Haklısın, ben de istiyorum." Dedi Sophia ateşli bir sesle. Ardından adamı göğsünden itip yatağa serilmesine izin verdi.
Edward hiç konuşmadan yalnızca bakarken Sophia bacaklarını açarak adamın üzerine oturdu ve yüzüne doğru eğildi.
"Artık karı koca olduğunumuza göre her şeyi yapabiliriz, değil mi?"
***
Sophia gözlerini bir anda açtı ve tepkisiz bir şekilde tavana baktı. Ne oluyordu? Burası neresiydi? Gördükleri gerçek miydi? Yalnızca bir rüya mıydı?
Derin derin nefes alıyor olduğunu fark ettiğinde kolları başının iki yanında bebek gibi duruyordu. Pike bacaklarının arasında sıkışıp kırışmıştı. Neyse ki yastık başının altındaydı ki Sophia'nın deli uyumaları sonucu çok farklı yerlerde olabiliyordu.
Kafasını yana çevirdiğinde yanıbaşındaki Edward'ın yüzü ile karşılaştı. Edward Sophia'ya dönük bir vaziyette yüz üstü yatmış, kollarını yastığın altına sokmuştu. Yastığa koyduğu yanağı ve dudakları bastırılmış gibi hafifçe dolgulaşmıştı. Saçları dağınık bir halde yüzüne ve yastığa dökülüyordu. Bir erkekte çok zor görülebilecek pürüzsüz, açık renkli ve sıkı teni gün ışığı ile parlıyordu.
Tanrım, ne hoş bir adamdı. Gerçekten de kadınların peşinden koştukları kadar vardı. Sophia rüyasını anımsayarak kızardı. Ah, Edward'dan inkar edemeyeceği şekilde etkilenmeye başlamıştı. Muhtemelen aralarındaki münakaşalardan dolayı yıllardır hiç dikkat etmediği dış güzelliği artık kendisine karşı daha mülayim olması sebebiyle gözüne görünmeye başlamıştı. Evet, bazı şeyler halen korkunç olabilirdi ancak içinde yaşadığı ikilemi bir kenara atıp kendisine dürüst olmalıydı. Ah, yalnızca kendisine. Bu hayatının en büyük sırrı olacaktı.
O sırada Edward yavaşça yeşilin en güzel tonuna bürünmüş gözlerini araladı ve anne karnında yatan bir bebek gibi yan dönmüş O'nu izleyen Sophia ile göz göze geldiler.
Sophia hızlıca sırtını döndü ve kolu bacağı her yanından çıkmış olan pikeyi sıkıca üzerine örttü.
"Günaydın." Dedi Edward uyku sersemi bir şekilde.
Sophia'nın uyku sersemliği adamın gözlerini gördüğü an uçup gitmişti. Kalbi küt küt atıyordu. O'nu izlediğini anlamamıştı, değil mi? Dün akşamın üzerine bir de onu izlerken yakalanmışsa zaten rezilliğin dibine vurmuş demekti.
"Günaydın." Diye cevap verdi sesinin titrek veya canlı, yani kısaca ilgili çıkmamasına özen göstererek.
Birkaç dakika öylece bekledi ama Edward'dan çıt çıkmadı. Belki de uykuya yenik düşüp uyumaya devam etmişti! Hah, bu da arada yaşanan bu minik hadiseyi unutup gitmesi anlamına gelmez miydi? İnsan bazen kısa bir süreliğine uyanır ve geri uyursa arada olan biteni pek de hatırlamazdı.
Yavaş ve temkinli bir şekilde yüz üstü döndü ve ardından azıcık, sadece görebilecek kadar başını Edward'a doğru çevirdi. Ve Edward'ın az önceki pozisyonunu hiç bozmadan, uyku mahmuru gözlerle kendisini izliyor olduğunu gördü.
Tanrım, bir öncekinde görmedi ise artık emin olmuş olmalıydı!
"Ne yapıyorsun?" Diye sordu Edward. Sesi halen tam uyanamamış gibi geliyordu.
Sophia olduğu yerde yüz üstü yastığa gömülüp kafasını mümkün olduğunca az dikkat çekecek şekilde diğer yöne tekrar çevirdi. Edward bu kadar dikkatli bir şekilde kendisine bakarken bu mümkünse!
"Sadece uyanmaya çalışıyorum." Dedi tamamen uyanmış biri olarak yalan söyleyerek.
Edward ilk uyandığında beyaz yastık ve çarşafların arasında öylece kendisine bakan Sophia'yı gördüğünde rüya gördüğünü sanmıştı veya dün gece gördüğü pek hoş rüyanın devamı olduğunu. Ancak kızın kendinden kaçarcasına dönmesi ve sonra gizli gizli bakmaya çalışması tamamen gerçek olduğuna ikna etmişti.
Sophia sahiden de kendisini mi izliyordu? Bunu neden yapıyordu?
"Sen beni mi izliyordun?" Dedi eskiden kalma bir alışkanlıkla.
Harika bir soru. Kızı utandır, aferin sana!
"N-ne diye seni izlicem deli mi ne?"
Sophia panikle yataktan fırlayıp makyaj aynasının önüne gidip tarakla saçını tarıyormuş gibi yaptı. Of bu utançla ölebilirdi! Bir an sabahlığın kaymış omzunu ve gözler önüne serilmiş göğüs dekoltesini fark edince hızlıca yakasını kapatıp kuşağı sıkıca bağladı. Aynadan gayriihtiyari bakınca Edward'ın kendisine bakarak gülümseyen yüzü ile karşılaşması tam bir felaketti. Ah, adam her şeyi görmüş olmalıydı!
Sophia utanç içinde koşarak banyoya girdi. Burası da saklanmak için pek de mahremiyeti olan bir yer sayılmazdı ama şu an bu odanın içinde kaçabileceği başka bir delik yoktu.
Edward yatakta doğrulup sırtını geniş yatak başlığına dayadı. Sophia'nın kendisini gizlemek için girdiği tatlı çabayı görmek onu keyiflendirmişti. Yani evet, halen bu aşkta tek taraflı olan kendisiydi ama Sophia ile tartışma halinde dahi olsa bir şeyler paylaşmak hoşuna gidiyordu. Son birkaç günün mutsuzluğu bir anda silinivermişti.
Sophia utancı geçene kadar banyonun içinde dolanıp durdu. Hah, geçeceği yoktu ama en azından hafifleyebilirdi.
Bir elbise seçip giyinmeye karar verdiğinde korsesini bağlamanın imkanı olmadığını anladı. Ah, her şey evet ama bir korse yardımcı olmadan bağlanması imkansız bir şeydi.
"Kapının önünde halen birileri yok mu?" Diye seslendi Edward'ın bakabileceğini umarak.
"Yardıma mı ihtiyacın var?"
"Evet."
"Ben gelsem?"
"Sakın ha!" Derken çıkarıyor olduğu sabahlığı aniden üzerine geri çekti Sophia. Bu adamın ne yapıp ne yapmayacağını tam olarak kestiremiyordu çünkü hayatları boyunca ilk defa aynı çatı altında hatta aynı odada yaşıyorlardı.
Edward'ın kıkırdamasını duydu. Ah, kendisiyle resmen eğleniyordu. Her zamanki gibi! Bu adam istemediği biriyle evlenmiş olmasına rağmen halen nasıl gülebiliyordu? Anlamak oldukça güçtü.
Az sonra Edward bir hizmetçi bulup getirmiş ve Sophia da güzelce giyinip hazırlanmıştı.
Birlikte kahvaltı için indiklerinde Sophia içinden daha geç inip bu kadar insanla denk gelmemenin çok daha hayırlı olacağını geçirmiş olsa da bunun için çok geçti. Yeni ailesi, ne yazık ki düşes de buna dahildi, masada oturmuş sanki kendilerini bekliyormuşçasına öylece duruyorlardı.
"Günaydın, geceniz nasıldı bakalım?" Dedi düşes daha Sophia sandalyeye tam olarak yerleşmeyi başaramamışken.
"İyi." Diyebildi Edward. Ancak düşes daha da ayrıntı beklercesine kendilerine bakıyordu.
"İyi demek yeter mi? Bana bir torun geliyor mu onu bilmek istiyorum. Yaptınız mı yapamadınız mı?" Derken sırıttı kadın.
** Sevgili günlük,
Düşesle ilgili söylediğim tüm sözleri geri alıyorum. Çünkü onlar bu kadının korkunç kişiliğini tarif etmekte yetersiz kalıyor.
O değil de, utancımdan öleceğim.**
Küvet doldurulmuş ve yanına da bir kova kaynar su bırakılmıştı. Dumanının halen tüttüğüne bakılırsa ikisi gelmeden hemen önce hazırlanmış olmalıydı.
Edward iki tas kaynar suyu küvetteki suya eklediginde bu sıcak yaz gününde olması gerektiği kadar ılık olmuştu. Yavaşça içine girip oturdu ve sessizce bekledi. Sophia'dan ses çıkmıyordu.
Ah, küveti ve suyu kullanmıştı ancak Sophia banyo yapmak isterse ne olacaktı? Aynı suya mı girecekti? Bu da büyükannesinin bir oyunu olabilir miydi? Elbette olabilirdi, onları aynı anda banyoya girmeye mecbur bırakmak istemiş olabilirdi. Edward bunun daha önce aklına gelmemesinden dolayı üzgün olsa da herhalde bir hizmetçi bulmak o kadar zor olmazdı.
Çıkıp üzerine bir şeyler giydi ve aralıktan geçip Sophia'nın yanına geldiğinde yatakta oturuyor olduğunu gördü, gelinliği ile. oldukça düşük bir ihtimal olsa da Edward'dan gelinliğini çıkarmasını istiyor olabilir miydi? Ah, bu banyo ona hiç iyi gelmemişti, kanı kaynıyordu.
Nitekim işler Edward'ın gelinliğin düğmelerini açmasını mecbur bıraktığında kızın pürüzsüz sırtını gördüğünde dişlerini sıkmak zorunda kalmıştı. Ona sarılmak, öpmek ve onunla uyumak istiyordu. Onu seviyordu ve bunu kıza göstermek istiyordu, olabilecek her şekilde. Evlenmişlerdi ama bunları yapamıyor olmak hiç de adil değildi. Bu nikahın aralarında birazcık olsun bir şeyleri değiştirmesi gerek değil miydi?
Üstelik hediye ettiği kolyeyi Sophia'nın boynunda görmesi her şeyi daha bir farklı boyuta taşımıştı. Bu bir adım mıydı yoksa sadece güzel bir taşı var diye öylesine mi takmıştı?
Edward o an ne düşündüğünü ve buna nasıl cesaret ettiğini asla bilemeyecekti ancak dudaklarını kızın boynuna bastırdığında içinde bir seylerin sızladığını hissetti. Rahatsız edici ancak tatlı bir sızı vücudunda hiç olmaması gereken şeyleri uyandırmıştı.
"Sophia..Sophia.."
Sophia adamın çıplak omuzlarını kavraması ile içinde elektriklenme gibi bir şey hissetti. Henüz ne olduğunu anlamadan boynunda hissettiği öpücük ise donakalmasına sebep olmuştu. Kalbi sanki atmıyor, yalnızca olduğu yerde titreşiyordu. Edward dudaklarını teninden ayırmadan üst üste minik öpücükler bıraktığında boynunun sağ tarafı ve sağ kulağı resmen alevler içinde kalmıştı. Yanmaya ve gıdıklanmaya benzer bu his rahatsız hissettirdiği kadar hoştu da. Vücudunu ısıtıyor ve kendisini bu hissin devam etmesini dilerken buluyordu.
Bir an boşluğa düşmüş gibi hissetti ve aralarında yalnızca birkaç santim olan boşluk sırtının Edward'a dayanması ile bir anda kapandı. Edward'ın giydiği yakası oldukça açık olan gömleği sebebi ile kızın sırtı Edward'ın göğsüne aralarında hiçbir örtü olmadan temas etti.
Edward bu yakınlaşmanın ardından başını kızın boynuna iyice oturttu ve kollarını kıza sararak onu arkadan kavradı. Bu sayede kızın biraz açılmış gelinliğinin ön kısmından dekoltesi hoş bir açıyla gözler önüne serildi. Ah, ve Edward'ın bulutlar üzerinde gezerken farkında bile olmadan elini kızın göğsünün üzerine koymuş olması olayın seyrini baya bir değiştirdi.
Sophia adamın elini göğsünün üzerinde hissettiği an girdiği 'pelte kıvamına dönüşme' hissinden aniden çıktı ve beyninde alarmlar çalmaya başladı. Tabi ya. Sevişmek dedikleri buydu. Böyle böyle başlıyor ve olanlar oluyordu!
Hızla adamın kollarından kurtulup döndü ve Edward ile çıplak sırtının temasını da görüntüsünü de kesti. Ellerini çapraz bir şekilde tutarak gelinliğinin üzerinde kalmasını sağladı. Aralarına birkaç adım mesafe koydu.
"Ne yaptığını sanıyorsun?!'
"Be-ben onu yapmak istememiştim."
Şey, aslında istemiştim ancak bu çok sonrası için geçerliydi.
"Neyi yapmak istememiştin?" Diye ciyakladı Sophia. "Tanrım, ne yaptığın gayet ortadaydı."
"Ne yapmışım?" Dedi Edward sinir bozucu bir ses tonuyla. Hale bak, yanlışlıkla elbisesinin üzerinden kıza dokunduğu için özür dileyeceğini falan mı sanıyordu? Üstelik artık evli bir çift olmuşlardı! Hah, bu kıza karşı bu konuda altta kalmamaya karar vermişti.
Sophia hayretler içinde ağzını açtı.
"Seni adi sapık! Bir de ne yapmışım diyorsun!"
"Evet istemeden öyle bir şey yapmış olabilirim ama ne var yani? Zaten evlenmedik mi? Bu kadar aşırı tepki vermekten vazgeç."
Sophia şaşkındı, şok içerisindeydi. Ah, Edward'ın son zamanlardaki aşırı iyi halleri buraya kadardı demek. Evlenene kadar kendisini hoş tutmaya mı çalışmıştı?
"Aşırı tepki vermek mi? Sen benim şeyimi.."
Göğsümü elledin diyemedi. Bunu dile getirmek bile bir miktar samimiyet gerektiriyordu.
"Neyini?"
Edward kızın bu utangaç halinden büyük bir haz duyduğunu hissetti. Haline bak resmen kıvranıyordu. Ah, ama olayın başında hiç de sesi çıkmamıştı? Yani onu öptüğünde bir ihtimal O da..
"Beni delirtmeye mi çalışıyorsun?"
Edward kollarını göğsünde birleştirerek kıza baktı.
"Hoşuna gittiğini inkar edemezsin, son ana kadar kollarımda eriyecek gibi bir halin vardı."
"E-erimek mi? Tanrım, bunu sen başlattın!"
"Sen de bana eşlik ettin."
"Hayır ben sadece şaşırmıştım. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum!"
Yalan söylemişti, evet doğru, hoşuna gitmişti! Ve insanların nasıl yoldan çıktığını anlamıştı. Ama bunu asla itiraf edemezdi. Edward'a karşı gerçek manada eridiğini asla ama asla sesli dile getiremez veya kabul edemezdi! Bu yüzyılın savaşında asrın yenilgisi olurdu!
"Ah, elimi yanlışlıkla öyle bir yere koymasam ne olduğunu anlayana kadar olan olacaktı herhalde."
"Olan olacaktı derken.. Tanrım! Sen gerçekten bir pisliksin!"
Edward kızın kocaman acıkmış gözlerine bakmaya devam ederek ona yaklaştı.
"Öyle mi? Evet, sanırım ben her zaman tam bir pislik oldum, bu konuda haklısın. Ama artık senin kocanım."
Sophia kendisine yaklaşan Edward'ı görünce panikledi. Korkmuştu. Olacaklardan veya olmasını isteyebileceklerinden korkmuştu. Hoşuna gitmesinden ve..
Aniden aynanın önünden kaptığı bir tarağı Edward'a fırlattı.
"Sakın bana yaklaşma!"
Tarak çok da sert olmayan bir şekilde adamın göğsüne çarpıp yere düştü.
"Tanrım, Sophia, ne yapıyorsun?" Derken Edward ne olduğunu anlayamamış bir yüz ifadesi ile Sophia'ya baktı.
Sophia eline geçirdiği bir şeyi -bir kalemi- daha Edward'a attı. Kalem de aynı şekilde adamın göğsüne çarpıp önüne düştü.
"Bana yaklaşma dedim."
Edward sert bir nefes verdi ve teslim olur gibi kollarını yukarı kaldırdı.
"Gelmiyorum tamam. Odadaki her şeyi bana atıp durmaktan vazgeç."
Sophia aralığa doğru yürüdü ve tam geçerken dönüp Edward'a baktı.
"Olur da bir ihtimal şuraya doğru gelirsen seni uykunda boğarım." Dedi ve dönüp kayboldu.
Ne demişti? Edward'ı uykusunda boğacak mıydı? Bu kıza bir anda ne olmuştu? Yani elbette, Sophia her zaman daha fazla -hatta tek- nefret eden taraf olmuştu ama şimdiye kadar kendisine ölümlü bir tehditte bulunmamıştı. Bunu ciddiye almalı mıydı?
Edward yatağın üzerine yavaşça oturdu. Nasıl olmuşsa umut vaat eden bir başlangıç ardından böyle bir hale düşmüşlerdi. Ah, nasıl olduğu ortadaydı. Her zamanki gibi ateşe körükle gitmenin kurbanı olmuştu.
Sophia sinirinden ağlamak üzere bir vaziyette üzerindeki gelinliği çekiştirerek çıkardı ve çiğneyerek yerde kalmasını sağladı. Tamamen soyunmaya cesareti yoktu, o yüzden içindeki askılı geceliğine üzerine bir sabahlık giyerek kuşağını beline sıkıca bağladı. Hoş, bu yakası böğrü açık sabahlığın da pek bir avantajı yoktu ama en azından omuzlarını ve kollarını kapatıyordu.
Tanrım, bu şeyden nasıl hoşlanmış olabilirdi? Edward'ın dokunuşundan, öpüşünden nasıl haz duyabilirdi? Hah, orada Edward değil bir başka erkek de olsa anın büyüsüne kapılıp kendinden geçmesi muhtemel olurdu değil mi? Bu kişiyle değil tamamen olayla alakalıydı, DEĞİL Mİ? Aklına şu an saçlarını kurulayan pek yakışıklı bir görüntü geliyor olması normaldi değil mi?!
Kızgınlığını Edward'a yönlendirmiş olsa da asıl kendineydi. Evet Edward her zamanki gibi eşeklik etmişti ancak Sophia her zamanki duruşunu sergileyememiş olmanın tasasındaydı. Yeterince dik duramamış ve tereddüt etmişti. Ah, neden kendilerini sürekli bir yarış içinde düşünüyordu? Bundan ne zaman kurtulabilecekti?
Sophia bir an tırnağını kemirdiğini fark edip hemen elini ağzından çekti. Bu eski ve bir süredir bıraktığı bir alışkanlık olmasına rağmen ne kadar stres altında kalmıştı ki yeniden baş göstermişti.
Ah, kalkıp o yatağa girmeye cesareti yoktu. Odadan çıksa nereye gidebilirdi? Bu gece buradan çıkması her anlamda imkansızdı. Tek olasılık erkenden uyumaktı ama uyuyabilecek sakinliğe de sahip değildi. Yine de çaresi yoktu, sabaha kadar banyoda böylece durması mümkün değildi.
Ah, haydi biraz cesaret.
Sophia hiçbir şey olmamışçasına burnunu havaya dikerek aralıktan geçti ve çoktan yatağa uzanıp kollarını başının altında birleştirmiş Edward'ı görmemiş gibi yaparak yatağın diğer tarafına geçti ve Edward'a sırtını dönerek pikeye sıkı sıkı sarındı. Ne olursa olsun bu pozisyonda kalacak ve bu gıcık adama prim vermeyecekti.
Edward istifini bozmadan bakışlarını Sophia'ya çevirdi. Az önce olanları düşünüp duruyordu. Tekrar ve tekrar. O öpücüğü ve Sophia'nın mest olmuş bir şekilde kendine yaslanmasını. Bunu yanlış mı yorumlamıştı?
Ah neyse. Her nasıl yorumlamış olursa olsun şu an uyumak dışında bir şey yapamayacaklarını anlamıştı. Kalbi gümbür gümbür atarken pikenin altına girdi ve Sophia'ya doğru dönerek yattı. Bu birlikte ilk geceleriydi. Bu gece her nasıl olursa olsun özel bir anı olarak kalacaktı.
***
Sophia Edward'a doğru yürüdü. Ah, yakışıklı Edward yatağın önünde durmakta idi. Ve yoğun bakışlarla kendisine bakıyordu.
"Haklısın, ben de istiyorum." Dedi Sophia ateşli bir sesle. Ardından adamı göğsünden itip yatağa serilmesine izin verdi.
Edward hiç konuşmadan yalnızca bakarken Sophia bacaklarını açarak adamın üzerine oturdu ve yüzüne doğru eğildi.
"Artık karı koca olduğunumuza göre her şeyi yapabiliriz, değil mi?"
***
Sophia gözlerini bir anda açtı ve tepkisiz bir şekilde tavana baktı. Ne oluyordu? Burası neresiydi? Gördükleri gerçek miydi? Yalnızca bir rüya mıydı?
Derin derin nefes alıyor olduğunu fark ettiğinde kolları başının iki yanında bebek gibi duruyordu. Pike bacaklarının arasında sıkışıp kırışmıştı. Neyse ki yastık başının altındaydı ki Sophia'nın deli uyumaları sonucu çok farklı yerlerde olabiliyordu.
Kafasını yana çevirdiğinde yanıbaşındaki Edward'ın yüzü ile karşılaştı. Edward Sophia'ya dönük bir vaziyette yüz üstü yatmış, kollarını yastığın altına sokmuştu. Yastığa koyduğu yanağı ve dudakları bastırılmış gibi hafifçe dolgulaşmıştı. Saçları dağınık bir halde yüzüne ve yastığa dökülüyordu. Bir erkekte çok zor görülebilecek pürüzsüz, açık renkli ve sıkı teni gün ışığı ile parlıyordu.
Tanrım, ne hoş bir adamdı. Gerçekten de kadınların peşinden koştukları kadar vardı. Sophia rüyasını anımsayarak kızardı. Ah, Edward'dan inkar edemeyeceği şekilde etkilenmeye başlamıştı. Muhtemelen aralarındaki münakaşalardan dolayı yıllardır hiç dikkat etmediği dış güzelliği artık kendisine karşı daha mülayim olması sebebiyle gözüne görünmeye başlamıştı. Evet, bazı şeyler halen korkunç olabilirdi ancak içinde yaşadığı ikilemi bir kenara atıp kendisine dürüst olmalıydı. Ah, yalnızca kendisine. Bu hayatının en büyük sırrı olacaktı.
O sırada Edward yavaşça yeşilin en güzel tonuna bürünmüş gözlerini araladı ve anne karnında yatan bir bebek gibi yan dönmüş O'nu izleyen Sophia ile göz göze geldiler.
Sophia hızlıca sırtını döndü ve kolu bacağı her yanından çıkmış olan pikeyi sıkıca üzerine örttü.
"Günaydın." Dedi Edward uyku sersemi bir şekilde.
Sophia'nın uyku sersemliği adamın gözlerini gördüğü an uçup gitmişti. Kalbi küt küt atıyordu. O'nu izlediğini anlamamıştı, değil mi? Dün akşamın üzerine bir de onu izlerken yakalanmışsa zaten rezilliğin dibine vurmuş demekti.
"Günaydın." Diye cevap verdi sesinin titrek veya canlı, yani kısaca ilgili çıkmamasına özen göstererek.
Birkaç dakika öylece bekledi ama Edward'dan çıt çıkmadı. Belki de uykuya yenik düşüp uyumaya devam etmişti! Hah, bu da arada yaşanan bu minik hadiseyi unutup gitmesi anlamına gelmez miydi? İnsan bazen kısa bir süreliğine uyanır ve geri uyursa arada olan biteni pek de hatırlamazdı.
Yavaş ve temkinli bir şekilde yüz üstü döndü ve ardından azıcık, sadece görebilecek kadar başını Edward'a doğru çevirdi. Ve Edward'ın az önceki pozisyonunu hiç bozmadan, uyku mahmuru gözlerle kendisini izliyor olduğunu gördü.
Tanrım, bir öncekinde görmedi ise artık emin olmuş olmalıydı!
"Ne yapıyorsun?" Diye sordu Edward. Sesi halen tam uyanamamış gibi geliyordu.
Sophia olduğu yerde yüz üstü yastığa gömülüp kafasını mümkün olduğunca az dikkat çekecek şekilde diğer yöne tekrar çevirdi. Edward bu kadar dikkatli bir şekilde kendisine bakarken bu mümkünse!
"Sadece uyanmaya çalışıyorum." Dedi tamamen uyanmış biri olarak yalan söyleyerek.
Edward ilk uyandığında beyaz yastık ve çarşafların arasında öylece kendisine bakan Sophia'yı gördüğünde rüya gördüğünü sanmıştı veya dün gece gördüğü pek hoş rüyanın devamı olduğunu. Ancak kızın kendinden kaçarcasına dönmesi ve sonra gizli gizli bakmaya çalışması tamamen gerçek olduğuna ikna etmişti.
Sophia sahiden de kendisini mi izliyordu? Bunu neden yapıyordu?
"Sen beni mi izliyordun?" Dedi eskiden kalma bir alışkanlıkla.
Harika bir soru. Kızı utandır, aferin sana!
"N-ne diye seni izlicem deli mi ne?"
Sophia panikle yataktan fırlayıp makyaj aynasının önüne gidip tarakla saçını tarıyormuş gibi yaptı. Of bu utançla ölebilirdi! Bir an sabahlığın kaymış omzunu ve gözler önüne serilmiş göğüs dekoltesini fark edince hızlıca yakasını kapatıp kuşağı sıkıca bağladı. Aynadan gayriihtiyari bakınca Edward'ın kendisine bakarak gülümseyen yüzü ile karşılaşması tam bir felaketti. Ah, adam her şeyi görmüş olmalıydı!
Sophia utanç içinde koşarak banyoya girdi. Burası da saklanmak için pek de mahremiyeti olan bir yer sayılmazdı ama şu an bu odanın içinde kaçabileceği başka bir delik yoktu.
Edward yatakta doğrulup sırtını geniş yatak başlığına dayadı. Sophia'nın kendisini gizlemek için girdiği tatlı çabayı görmek onu keyiflendirmişti. Yani evet, halen bu aşkta tek taraflı olan kendisiydi ama Sophia ile tartışma halinde dahi olsa bir şeyler paylaşmak hoşuna gidiyordu. Son birkaç günün mutsuzluğu bir anda silinivermişti.
Sophia utancı geçene kadar banyonun içinde dolanıp durdu. Hah, geçeceği yoktu ama en azından hafifleyebilirdi.
Bir elbise seçip giyinmeye karar verdiğinde korsesini bağlamanın imkanı olmadığını anladı. Ah, her şey evet ama bir korse yardımcı olmadan bağlanması imkansız bir şeydi.
"Kapının önünde halen birileri yok mu?" Diye seslendi Edward'ın bakabileceğini umarak.
"Yardıma mı ihtiyacın var?"
"Evet."
"Ben gelsem?"
"Sakın ha!" Derken çıkarıyor olduğu sabahlığı aniden üzerine geri çekti Sophia. Bu adamın ne yapıp ne yapmayacağını tam olarak kestiremiyordu çünkü hayatları boyunca ilk defa aynı çatı altında hatta aynı odada yaşıyorlardı.
Edward'ın kıkırdamasını duydu. Ah, kendisiyle resmen eğleniyordu. Her zamanki gibi! Bu adam istemediği biriyle evlenmiş olmasına rağmen halen nasıl gülebiliyordu? Anlamak oldukça güçtü.
Az sonra Edward bir hizmetçi bulup getirmiş ve Sophia da güzelce giyinip hazırlanmıştı.
Birlikte kahvaltı için indiklerinde Sophia içinden daha geç inip bu kadar insanla denk gelmemenin çok daha hayırlı olacağını geçirmiş olsa da bunun için çok geçti. Yeni ailesi, ne yazık ki düşes de buna dahildi, masada oturmuş sanki kendilerini bekliyormuşçasına öylece duruyorlardı.
"Günaydın, geceniz nasıldı bakalım?" Dedi düşes daha Sophia sandalyeye tam olarak yerleşmeyi başaramamışken.
"İyi." Diyebildi Edward. Ancak düşes daha da ayrıntı beklercesine kendilerine bakıyordu.
"İyi demek yeter mi? Bana bir torun geliyor mu onu bilmek istiyorum. Yaptınız mı yapamadınız mı?" Derken sırıttı kadın.
** Sevgili günlük,
Düşesle ilgili söylediğim tüm sözleri geri alıyorum. Çünkü onlar bu kadının korkunç kişiliğini tarif etmekte yetersiz kalıyor.
O değil de, utancımdan öleceğim.**
Bölümün Sonu!
Umarım bölümü ve seriyi beğenmişsindir.
Eğer bölümde veya seride bir sorun olduğu veya bir ihlal olduğunu düşünüyorsan yorumlarda belirtebilirsin.
Ayretten bölüm ve seri hakkında yorumunu eleştirini yorumlar bölümünden yapabilirsin!!
İyi eğlenceler!
Mangaka Notu
Yorum
Not: Disqus şu sıralar bazı sitelerde (özellikle fansub benzerlerinde) sorun çıkarıyor olabilir. Bu yüzden sitemizde hem Disqus'u hem alternatif sistemleri sunuyoruz.
Lütfen yukarıdan bir yorum sistemini seçin.
📌 Cusdis yorumları onay sürecinden geçiyor. Endişelenmeyin, yorumunuz büyük ihtimalle başarıyla gönderilmiştir.
📌 Bazen Disqus yorumlarında konu kapalı yazıyor o yüzden diğer yorum sistemlerini deneyin!