Penceremiz kapandığında Chapter 22 - Hayallerini Çizgiye dök

Global Notification

- Penceremiz kapandığında Chapter 22

"O zaman bu sefer sen beni öper misin?"

Edward'ın sorusu Sophia'nın zaten kendisine uğramamış olan uykusunu hepten kaçırmıştı. Bu adam ne saçmalıyordu? Niye O'nu öpmesini istiyordu?

"Tabi ki seni öpemem!" Dedi sesini alçak tutarak.

"Ama bu benim rüyam, değil mi? İstediğim gibi olması gerekmez mi?"

Tanrım, rüyalarında neler görüyorsun acaba?

"Her rüya bir değildir." Dedi Sophia ne saçmaladığını kendisi bile anlamazken.

Edward gözlerini yavaşça kapattı.

"Ama bir kere de senin beni öpmeni istiyorum." Derken sesi mırıltı gibi çıkmıştı.

Sophia Edward'ın şu an kendinde olmadığını anlamıştı. İnsanların böyle zamanlarda sadece doğruyu söylediklerini duymuştu ama bu sahiden doğru muydu? Peki O'na bir şeyler sorarsa bunları sonradan hatırlamayacağının garantisi var mıydı?

"Beni kim olarak düşünüyorsun acaba?" Diye söylendi Sophia. Belki de sevdiği kadını düşünüyordu?

"Sen Sophia'sın." Derken Edward'ın sesi öyle net çıktı ki Sophia bir an onun uyandığını sandı. Ancak gözleri halen kapalıydı. Ardından kaşları çatıldı ve yüzünde acı çektiğini gösteren bir ifade oluştu. "O kadar çok seviyorum ki.. neden.."

Edward'ın göz pınarında bir damla yaş birikti ancak akmayarak orada öylece kaldı.

Sophia ise nefesini tutmuş, kalakalmıştı. Edward ağlamış mıydı? Sevdiği kadına olan aşkından ağlamış mıydı!? Tanrı aşkına, bu açıkça ve halen o kişiye aşık olduğunu göstermiyor muydu? Evet bu aşikardı.

Sophia göğsünde garip bir baskı hissetti. On yıldan fazla bir süre ondan nefret ederek yaşamıştı ve aniden ondan hoşlanmaya başladığında Edward'ın asla bilmediği gizli bir aşkının olduğunu öğreniyordu. Evet, karşılık beklemiyordu ancak bu da fazla acı değil miydi?

Sophia bu gecenin düşündüğünden daha zor geçeceğini anlamıştı.

Nitekim öyle de olmuştu. Sophia sabaha kadar dönüp durmuş ve yarım yamalak uyumuştu. Bir ara kalkıp günlüğüne birkaç satır yazmıştı ancak kalbi bir türlü sükunete erişip uyumasına izin vermemişti. Bu kadar yorgunluğa sabah olmadan bir saat önce uyuyakalmıştı ve kahvaltı saati yaklaşmış olmasına rağmen ölü gibi uyuyor olması da pek anormal değildi.

Edward gerinerek uyandı ve yanında tamamen uykunun kollarında olan Sophia'ya baktı. Sophia Edward'ın gözünde her zaman güzeldi ancak bazı halleri vardı ki Edward ona bakmaktan kendisini alamıyordu. Uyurken onu izlemek Edward'ın yeni gözdesi idi. Sonuçta uyanıkken ona böyle dikkatli bakamazdı. Uzandığı yerde yan döndü ve elini başının altına destek yaparak seyrine devam etti.

Şimdi Sophia'yı yavaşça kucaklamak ve O'nu yumuşacık öpücüklerle uyandırmak vardı. Sophia uyku mahmurluğu içindeyken Edward da onun saçlarını okşar, kulağına güzel şeyler fısıldardı. Hayaller ne güzel şeylerdi.

Bir süre sonra Edward kalktı ve üzerine evde giymeye uygun bir şeyler giydi. Saçlarını taradı. Ancak Sophia oldukça derin bir şekilde uyumaya devam etmekte idi. Kahvaltı için onu uyandırmalı mı değil miydi diye düşünürken makyaj masasının üzerinde açık bir şekilde duran günlüğü gördü. Kalem de üzerinde gelişigüzel bir halde duruyordu.

Yutkundu. Bu kesinlikle bir eziyetti. Orada apaçık halde duruyordu ve gidip bakamazdı. Değil mi?

Aslında defter ulu orta açık bir şekilde duruyordu. Yani bu karıştırmak sayılır mıydı? Görülmesini istemiyorsa en azından kapalı bir şekilde bırakmalı değil miydi?

Ah, bir yandan bunun hiç ama hiç doğru bir şey olmadığını bilmesine rağmen diğer yandan merakının tavan yapması birkaç adım atıp defterin tepesine dikilmesine sebep oldu. O kadar ölçüp tartmaya defterin açık olan iki sayfasından biri tamamen boştu ve diğerinin de başından yalnizca birkaç satır yazılmıştı.

**Ne kadar düşünürsem o kadar kalbim acıyor. Bu duygu ile nasıl başa çıkacağım?**

Neyi düşünüyordu? Başa çıkamayacağı o duygu neydi? Bir başkasını sevdiğini sanması ona bu kadar rahatsız edici mi gelmişti? Sophia kendisini tamamen yanlış anlamış olsa da başka birini seviyor olduğunu sanması neden bu derecede rahatsız hissetmesine sebep olmuştu? Nihayetinde Edward'ı seviyor değildi ama sonuçta kocası olduğundan sevgi olmasa da kıskançlık mi hissediyordu?

Veya.. bir ihtimal.. olabilir miydi?

Şöyle bir sayfayı çevirse çok daha etraflıca bilgi sahibi olabileceği aşikar iken bunu yapamayacak kadar beyefendi miydi gerçekten?

Başını iki yana salladı. Olmazdı. Yapamazdı.

Yatağa ilerledi ve Sophia'nın olduğu tarafa oturdu. Yatak hafifçe çökünce Sophia uykusunda iç çekti.

"Sophia"

Sophia gözlerini araladı ve başında Edward'ın oturuyor olması kalbini bir anda hop ettirdi.

"Edward?"

Gözlerini ovuşturdu ve o otururken yatıyor olduğundan dolayı garip hissederek hemen yatakta doğruldu.

"Sadece kahvaltıya inip inmeyeceğini sormak istedim. Uykulu görünüyorsun."

"Yok ben de kalkacaktım."

Uykusuz olduğu doğruydu ancak dün olanlardan sonra bu halde olduğunu bilmesini istemiyordu. Dik durmak istiyordu.

"Öyleyse seni bekleyeyim."

"Ah, hayır sen inebilirsin."

"Bekleyeceğim."

Bir an için göz göze geldiler. Ah, yatakta oturuyor ve çok yakın duruyorlardı! İkisinin de içten içe kalp atışlarının duyulabileceğinden endişe etmiş olması ne kadar ironikti.

Sophia halen bu odada bir başlarına olmalarına bile alışabilmiş değildi. Kapalı bir kapının ardında baş başa günler geçiriyorlardı ve bu çok.. heyecan verici idi. Bazen iyi ki pencere diye bir şey var diye düşünüyordu. Pencereler de kapanmış olsa dış dünya ile alakaları tamamen kesilmiş gibi hissedecekti. Hoş, zaten öyleydi de.

Sophia daha fazla garip düşünceye mahal vermemek için yataktan kalktı. Pikeyi açarken eteği sıyrılmış geceliğini aceleyle düzeltti ve tam da bunu Edward'ın görmemiş olmasına dua etmek üzereyken Edward'ın boğazını temizlemiş olması çoktan gördüğünü mü gösterirdi? Çok utanç vericiydi! İnsan nasıl olur da bir ömür ayak bileğini bile göstermemeye özen gösterdikten sonra bir adama her yerini açabilirdi?

Üzerini giyinirken ortada duran küvet anılarını canlandırdı. Sahi ya, zaten Edward göreceğini görmüştü. O'nu resmen iç çamaşırları ile görmüştü! Acaba çok zayıf olduğunu düşünüp durduğu vücudu için Edward ne düşünmüştü? Çok utanç verici bir an olsa da bunu düşünmekten kendisini alamadı.

Az sonra sessizce kahvaltı için alt katın yolunu tuttular ve önlerinden geçen iki hizmetçinin telaş içinde koşuşturması Sophia'ya bugün gelecek olan misafirleri hatırlattı. Sophia'nın yaşına yakın iki bekar kızlarının olduğunu biliyordu ve Edward'ın kuzenlerini pek de tanımadığını fark etti. Baba tarafından zaten bir kuzeni yoktu, annesi ise bildiği kadarıyla üç kardeşti. En büyükleri Bay Philip'in iki oğlu olduğunu ve yaşça kendilerinden yaklaşık on yaş büyük olduğunu biliyordu. Bayan Casandra ise en küçükleri idi ve ortanca olan Clarissa ile toplamda üç kardeştiler. Casandra'nın yaşı da ablası ile yakın olmalıydı ki çocukları da kendilerine yakın yaşlardaydı demek ki. Oldukça eski anılarında iki kız hatırlıyordu ancak oldukça kısıtlıydı.

Bir yandan da Sophia kuzenlerle evliliğin oldukça sık olduğunu bildiginden Edward'ın evlenme ihtimali olabilecek tek kuzenlerinin onlar olduğunu düşündü. Acaba böyle bir mevzu hiç gündeme gelmiş miydi?

Ah, bunu neden düşünmüştü ki şimdi?

İkindi saatlerine dek annesinin peşinde iş güç bahanesi ile dolandıktan sonra nihayet Sophia ailece kapının önünde, misafirleri karşılamakta idi.

Büyük ve arkası muhtemelen yığılmış yüklerden ötürü hafif aşağıya çökmüş, krem rengi yolda kısmen çamura bulanmış at arabası kapının önünde durdu. Arabacı kendinden geçmiş bir halde olmasına karşın indi ve kapıyı açarak hanımlara yol verdi.

"Sevgili Casandra!" Diye kardeşine sarılmak için bekleyen Clarissa'nın hemen yanında olan eşi Casandra'nın inmesi için yardım etmek amacı ile elini tuttu. Kadın iner inmez ablasına sıkıca sarıldı ve Sophia hayatında birbirine bu kadar benzeyen iki kardeş görmediğine içten içe yemin etti. O sarı saçlar ve yeşil gözler kesinlikle tıpatıp aynıydı. Yalnızca Clarissa kardeşinden birkaç parmak daha uzundu, o kadar.

Hemen ardından arabanın kapısında beliren bir kız -küçük olan- sendeleyerek indi. Açık kahverengi saçları ve aynı yeşil gözleri ile oldukça sevimli birine benziyordu. Takriben on beş on altı yaşlarında olmalıydı. Onun peşinden gelen ve ablası olduğu anlaşılan diğer kız ise kardeşinin aksine dik bir duruş ile arabadan indi. Onun daha açık renkli, neredeyse sarıya kaçan upuzun saçları ve yine aynı yeşil renkli gözleri vardı. Beyaz teni ve uzun boyu ile o kadar güzel görünüyordu ki Sophia bir an gözlerini ondan alamadı. Tartışmasız hayatında gördüğü en güzel kadınlardan biriydi.

"Ah çok yoruldunuz değil mi?" Dedi Clarissa kardeşinin koluna girerek.

"Yol hiç bitmeyecek sandım." Dedi Casandra. Sonrasında gözlerini Edward ve Sophia'ya dikti. "Mektupta bahsettiğin gelinin olmalı.."

"Ah evet! Sophia henüz bir haftalık gelinimiz."

Sophia reverans yaparak Casandra'yı selamladı.

"Bunlar da benim kızlarım Rosette ve Emma." Derken bu daha çok Sophia için bir tanıtım olmalıydı çünkü uzun bir zaman olmuş olsa da nihayetinde birbirlerini unutmuş değillerdi.

"Memnun oldum." diye gülümsedi Sophia. Büyük ve güzel olanın adı Rosette idi demek ki.

Kızlar açıkçası pek de gülümseyemediler ancak Sophia bunu yorgunluklarına verdi.

"Tanrım, Edward! Nasıl da büyümüşsün! Seni son gördüğümde on sekiz yaşlarında bir delikanlıydın, kocaman adam olmuşsun!"

Edward gülümseyerek teyzesine sarıldı.

"Uzun zaman oldu teyzeciğim."

Ardından kızların sırayla ellerini tutarak onları selamladı.

"Rosette, seni görmek ne kadar güzel." Dedi Edward sevecen bir sesle. Sophia Edward'ın yüzünü olduğu noktadan göremiyordu ancak Rosette'nin oldukça sıcak gülümsemesini net bir şekilde görmüştü.

"Neden burada öylece dikiliyoruz ki? Haydi içeriye geçip soğuk bir şeyler içelim!"

Herkes içeri doğru yol alırken hizmetçiler bavulları odalara çıkarmak için koşturdular.

Salona geçip herkes kendisine göre bir yere oturduğunda hemen soğuk bir limonata servisi yapıldı. Sophia bunun kendisine bile çok iyi geldiğini düşünürken yolcuların mest olması ne kadar da olağandı.

"Sanırım ayaklarımı hissetmiyorum." Dedi Casandra.

"Ya benim?" Diye sızlandı Emma. "Her yerim ağrıyor!"

"Emma tatlım, sızlanma." Dedi Casandra. Vay canına, sesindeki gizli tehdit hafifçe hissedilmişti.

"Yorgunluk dışında nasılsınız bakalım? Eşin nasıl?"

Sophia bu sırada Rosette'yi Edward'a bakarken yakaladı ancak kız bunu gizli saklı bile yapmıyor gibiydi. Şu işe bak! Beş senedir görüşmediği kuzenleri ile bu kadar samimi olmaları normal miydi yoksa bu Sophia'nın beynindeki basit bir kuruntu muydu?

"Ah, herkes nasıl biliyorsan aynı. O da çalışmaya devam ediyor. Bu sıralar işler biraz canlı, malum yaz aylarında insanlar daha çok seyahat ediyor ve araba kiralama oldukça yaygınlaşmaya başladı."

"Elbette, işlerin iyi gitmesine çok sevindim. Ah, kızlar nasıl da serpilip büyümüşler. İkisi de her zamanki gibi çok güzeller."

Kızlar sessizce teşekkür ettiklerini belli edercesine gülümsediler.

"Neyse, isterseniz yemeğe kadar biraz dinlenin. Çok uzun yoldan geldiniz."

Misafirler iki saat sonra yemeğe inmek üzere odalarına çekildiklerinde Clarissa rahat bir nefes almıştı. Eh, başlangıç iyiydi.

"Masayı bahçeye kuralım."

"Kesinlikle, hava harika." Dedi Edward neşeyle.

"Kızlar için de çok iyi olur. Geldikleri yer burası kadar ılıman bir iklimde değil, bu yüzden böyle havaların tadını çıkarmalarını istiyorum." Diye kıkırdadı Clarissa.

Sophia aklını kemirmeye başlayan hoşnutsuz şeylerden ötürü rahatsızdı. O şekilde düşünmeliydi değil mi? Onlar kuzendiler ve birbirlerine gülümsemeleri de bakmaları da doğal olmalıydı.

"Çok sessizsin." Dedi Edward.

Sophia düşüncelerinden sıyrılınca hafifçe irkildi.

"Yoo, sadece olan biteni izliyorum."

"Dalgın görünüyorsun, uykunu alamadın sanırım."

Sophia Edward'ın geceye dair bir şey hatırlayıp hatırlamadığını merak etti.

"Bilmem, sen aldın mı?"

Edward gülümsedi.

"Bugün garip bir şekilde huzurlu uyandım. Hatırlayamadığım güzel bir rüya gördüm."

"Hatırlamıyorsan güzel olduğunu nereden biliyorsun?"

Tanrım, yoksa hatırlıyor muydu? Gerçi sorun olabilecek bir şey de sormamıştı.

"Çok sevdiğim birini gördüm çünkü. Ne olduğunu hatırlayamasam da kimi gördüğümü hatırlıyorum."

Edward'ın mutluluk dolu gülümsemesine bakakalan Sophia kalbinin bir anda uçup gitmesine engel olamadı. Ah, aşkından rüyalarında ağladığı kadını bula bula bu gece mi görmüştü? Hayır o gece bu gece mi olmalıydı yani? Buna rağmen gülüşünün kalbini hoplatması çok acınası bir şeydi.

"Kim olduğunu sormayacak mısın?"

Hah, sanki cevap verebileceksin de.

"Niye soracakmışım?"

"Kocanın sevdiği kişiyi hiç mi merak etmiyorsun gerçekten?"

Sophia ofladı. Etse ne olacaktı? Ancak kalp kırıklığı sebebi olurdu.

"Etmiyorum." Diye kestirip attı. "İstediğin kadını sevebilirsin."

Edward moral bozukluğunu kimseye çaktırmadan koltukta geri yaslandı. Ne yani? Bu kadar da mı umursamayacaktı? Evet Sophia bir zamanlar kendisinden nefret ediyordu ama son zamanlarda bir şeyler paylaşmışlardı değil mi? Halbuki ilk başta çok meraklı davranmıştı, hatta Edward kıskanıldığını düşünmüştü ancak sonuç nasıl böyle olmuştu? Bu oldukça can sıkıcıydı.

Akşam yemeğine kadar herkes bir işin peşinde koşturdu ve nihayet bahçede, hoş bir sofranın etrafında toplanmış büyük bir aile olarak oturmaktaydılar. Hava henüz kararmamıştı, belki bir saati vardı. Arada bir hissedilen belli belirsiz bir esinti ferahlamalarını sağlıyordu. Kesinlikle bahçede yenilecek bir akşam yemeği için en ideal gündü.

Çatal kaşık sesleri doğanın ve konuşma seslerinin içinde kaybolurken Sophia Rosette'ye takılmıştı. Hayır kesinlikle gözü tutmamıştı.

"Rosette'nin nişanlanacağı doğru mu?" Diye sordu Bayan Foster.

"Açıkçası halen düşünüyoruz. Çok iyi birkaç talibi var ve doğru seçimi yaptığımızdan emin olmak istiyoruz." Dedi Casandra.

"Elbette, hepimiz çocuklarımız için en iyisini istiyoruz."

"Eh, tabii ki buralarda daha da iyi bir seçenek vardı ancak nasip olmadı diyelim."

Casandra'nın sesindeki ima Sophia'nın kafasını yaracak bir taş kadar sert ve hissedilirdi. Ne yani, Edward ile evlendi diye suçlanması mı gerekiyordu?

"Eminim Rosette de çok iyi biri ile evlenecek. Onun kadar eşsiz bir güzellik ve böyle meziyetlere sahip bir kadın çok az bulunur."

Sophia'nın karşı çaprazında oturan Rosette hoş bir gülümseme ile karşılık verdi ve utangaç bir ifade takınmaktan geri durmadı.

"Buna ne şüphe! Rosette nakıştan müziğe her alanda en iyi öğretmenlerden en iyi notları aldı. Ah, bu kadar emek verince insan en iyisini istemekte haklı değil mi?"

Tabii, tam bir süslü vazo. En çok parayı verene satılacak, diye geçirdi aklından Sophia. Bunun başka bir açıklaması var mıydı?

"Ah, elbette sizin durumlar biraz farklı gelişti.." dedi Casandra üzgün bir ifade ile. "Ama önemli olan gençlerin mutluluğu tabii, gerisi teferruat."

Hah, lafı sokup sonra durumu kurtarmaya çalışıyorsun, ne kadar da kibar. Belki de durumumuzdan haberi vardır. Sonuçta kardeşler, Bayan Foster ona bahsetmiş olabilir, diye düşündü Sophia.

"Elbette Casandra. Onlar mutlu olsunlar da, gerisi gerçekten önemli değil." Dedi babası biraz imalı bir sesle.

"Eh, yine de senin gibi hırslı bir ticaret adamının evlilik konusunda bu denli alçakgönüllü davranmasına bir anlam veremediğimi söylemem gerek."

Hım, iğneleyici ses tonlarına bakılırsa ortada iki ihtimal vardı. Ya ciddi anlamda Edward'a göz dikmişler ve elden gidince kuyruk acısı ile söyleniyorlardı ya da Bay Foster ile Casandra'nın arası hiç mi hiç iyi değildi.

"Her şey alınıp satılmaz Casandra. Aşk diye bir şey var."

Casandra aniden tiz bir sesle gülmesine engel olamadı ama hemen elini ağzına siper etti.

"Ah, çok pardon, sadece bu cümlenin tam tersini kurduğun bir an dün gibi aklımda da."

Evet bu ikinci seçenekti. Sophia olan biteni sessizce izleyip yemeğini yerken elbette sıra kendisine geldi.

"Sophia, tatlım, sen nasılsın anlat bakalım. Seni tanımayı çok isteriz. Evliliğe alışabildiniz mi?" Dedi Casandra.

Sophia istemsizce öksürdü.

"Ah, şey, çok teşekkür ederim. Gayet iyiyim, teşekkür ederim. Alışmaya çalışıyoruz diyelim. Henüz çok yeni."

"Elbette! Ama biliyor musun ilk günler en güzel günler sanılsa da aslında hiç de öyle değil. Yani neyin ne olduğunu anlayamadığın boş günler aslında. Kocanı tanıdıkça işler daha da güzelleşebilir."

"Aslında on iki yıldır tanışıyoruz." Dedi Edward. "Evliliğimiz yeni olsa da ilişkimiz oldukça eskiye dayanıyor."

İlişkimiz mi? Hangi ilişkimiz?!

"Oh, ne kadar da hoş." Dedi Casandra. "Peki, zaten olan oldu geçen geçti ama demeden edemeyeceğim, oldu olası Rosette ve Edward'ın evleneceklerine inanmışımdır."

Edward öksürdü. Bu kadın olmadık bir anda olmadık bir lafı neden ediyordu ki şimdi?

"Ama alınmıyorsun değil mi Sophia? Bu yalnızca bir his. Sizi tüm samimiyetimle tebrik ediyorum."

"Hayır elbette.." dedi Sophia siniri bozulsa da belli etmemeye çalışarak. Onun kadar güzel bir kızla kıyaslanmak hiç de hoş bir şey değildi.

"Zaten birbirlerinden hoşlanmıyorlar mıydı? Ablam ve Edward?" Diyen Emma'nın ayağına oldukça sert bir tekme gelmiş olmalıydı ki kızcağız inleyerek sustu.

Rosette tedirgin bir ifade ile gülümsedi, Edward tekrar öksürdü ve Sophia'nın beyninde bir ampul yandı. Az sonra bu ampul cızırdayarak patladı.

**Sevgili günlük,
O kadar güzel bir kız ki Edward'ın O'nu unutamamış olmasına şaşırmadım. **

***

Bölümün Sonu!

Umarım bölümü ve seriyi beğenmişsindir.
Eğer bölümde veya seride bir sorun olduğu veya bir ihlal olduğunu düşünüyorsan yorumlarda belirtebilirsin.
Ayretten bölüm ve seri hakkında yorumunu eleştirini yorumlar bölümünden yapabilirsin!!
İyi eğlenceler!

Mangaka Notu

Yorum

Not: Disqus şu sıralar bazı sitelerde (özellikle fansub benzerlerinde) sorun çıkarıyor olabilir. Bu yüzden sitemizde hem Disqus'u hem alternatif sistemleri sunuyoruz.
Lütfen yukarıdan bir yorum sistemini seçin.