Penceremiz kapandığında Chapter 26 - Hayallerini Çizgiye dök

Global Notification

- Penceremiz kapandığında Chapter 26

Sophia başında garip bir sızı ile uyandığında güneş epeyce bir yükselmiş olmalıydı ki gerçekten gözünü alıyordu. Bütün gece saçma sapan ve hatta bir kısmı edepsiz bir takım rüyalar görüp durmuştu ve her nasılsa uyurken yorulmayı başarmıştı.

Edward ile evlilik konusu gündeme gelene dek rüyasında kimseyi öptüğünü veya farklı cinsel içerikli şeyler gördüğünü hatırlamıyordu. Ama evlenme fikri beyninde farklı kapıları açmış olacaktı ki böyle şeyler yaşamaya başlamıştı! Ah, bu çok utanç vericiydi! Bu gece rüyasında Edward ile öpüşüp durmuştu. Saçma sapan yerlerde ve şekillerde ama sürekli aynı şeyi yaşamışlardı. Eh, Sophia'nın daha fazlasına dair bir deneyimi olmadığından kendisi için en edepsiz rüya buydu.

Yatakta yan dönünce altta kalan omzunun ağrıdığını hissederek kolunu kaldırdı ve esnetti. Hemen gözlerini açıp etrafa bakındı ancak Edward ortalıkta görünmüyordu.

Doğrulup pikeyi üzerinden atar atmaz gördüğü manzara ile odada yalnız olsa bile utanıp hemen pikeyi boynuna kadar çekti. Nasıl olmuş da bu apaçık şeyle uyuyabilmişti? Bunu sahiden de kendi isteği ile mi giymişti merak ediyordu. Nitekim dün geceye dair anıları Edward ile dans etmelerinin ardından bölük pörçük bir hal alıyordu ve eve geldiği kısmı hiç yoktu. Ah, sahiden de o sert içkiyi içmemeliydi.

İçeride kimsenin olmadığına kanaat getirince yataktan çıkıp giyinme odasına geçti ve hemen üzerine doğru düzgün bir şeyler giydi.

Kahvaltı çoktan bitmiş olmalıydı ama misafirler varken odada öylece oyalanamazdı. Yavaşça aşağıya indiginde misafir salonunda bir hareketlilik vardı. Evde zaten misafir olduğundan kim olduklarını düşünmeden içeriye dalınca ellerinde çiçeklerle birkaç adamın koltuklara dizildiklerini ve ayrı bir koltukta Rosette'nin onlardan bir tanesi ile sohbet ediyor olduğunu gördü. Edward ise dizilmiş adamların tam karşısındaki koltukta tek başına bacak bacak üstüne atmış ve kollarını göğsünde kavuşturmuş halde duruyordu.

Ah, içeri girince birkaç kişi kendisine bakmıştı yani öylece dönüp gidemezdi. Mecburen gelenlere selam verip Edward'ın yanına oturdu.

"Burada ne oluyor tam olarak?" Diye sordu fısıltı ile.

Edward ise Sophia'yı görür görmez kollarını çözdü, bacağını indirdi ve bedenen hafifçe ona doğru yöneldi.

"Rosette'nin balodan talipleri çıktı." Dedi gözlerini devirerek. "Annemlerin işi olduğundan onlara vekalet ediyorum."

"Anladım."

Hah, sevdiğin kadının evlilik görüşmelerini izlemek pek de hoş olmamalı.

"Sen nasılsın? Daha iyi misin?"

Edward bir anda değişen ifadesi ile gülümsemeye başlamıştı.

"İyi miyim?"

Sophia gözlerini kırpıştırdı.

"Dün gece için diyorum." Derken Edward'ın sesinde Sophia'nın alıştığının dışında, tedirgin olarak nitelendirdiği bir ton vardı.

Sophia bir an başında hissettiği minik sızı ile birkaç kare hatırladı. Cızırdayan bir sokak lambası, yerdeki çimler ve.. Dudaklarındaki o his?!

Bir an öksürmesine mani olamadı.

"Şey, ben pek bir şey hatırlamıyorum." Derken asıl tedirgin olma sırası kendisine gelmişti.

"Hatırlamıyor musun?" Derken Edward'ın sesi olması gerekenden azıcık yüksek çıktı ve iki adam kafalarını kaldırıp kendilerine baktı. "Nasıl hatırlamıyorsun?" Dedi daha alçak bir sesle.

"Bilmiyorum, aklıma gelen birkaç şey var ama.. Dans ettiğimizi hatırlıyorum, hava almak için dışarı çıktığımızı.. Ama sonrası oldukça karışık."

"Nasıl yani karışık?"

Edward resmen yıkılmıştı. Yine mi?! Dün akşam yaşanan şeylerden sonra yine başa mı sarmışlardı?

"Eve nasıl geldiğim hakkında hiçbir fikrim yok."

Edward bir bardak içki içmiş ve onun etkisinde biraz farklı davranmış olabilirdi ancak her şeyi hatırlıyordu.

"Kötü bir şey mi oldu?" Dedi Sophia tereddütle. Tanrım, yoksa sarhoş olup Edward'ı mı öpmüştü?! Anımsadığı şey bu muydu? "Yani ben, yapmamam gereken bir şey mi yaptım?"

Edward derin bir iç çekti. Böyle mi olacaktı?

***BİR ÖNCEKİ GECE***

Edward kızın dudaklarına kapandığında kalbi zaten itirafı ile kaynıyordu. Sophia'nın hiç tereddüt etmeden kendisine karşılık vermesi ise yangını körükleyen en önemli şeydi.

Kızın yüzünü avuçlarının arasına almış, bir yandan bilinçsizce saçlarını okşuyordu. Az sonra dudaklarını ondan ayırdığında elleri hala aynı yerdeydi ve Sophia'nın kapanmış gözleri açılarak kendisine baktı. Aralarında yalnızca birkaç parmak mesafe vardı, Edward'ın titrek nefesi boşluğu dolduruyordu.

"Sophia.. ben .."

Sophia'nın başı hafifçe eğilmiş, bakışları da tedirgin bir halde yukarı, Edward'a doğru çevrilmişti.

"Ben hep.. her zaman.." Edward arada bir kez yutkunarak.

Sophia hala aynı merak ve tedirginlik dolu bakışlarla bakıyordu.

"Senden asla nefret etmedim, hep seni sevdim, Sophia. Bana ne dersen de ama ben.. Tanrım seni çok seviyorum."

Edward'ın kalbi ağzından çıkıp gidecekmişçesine atarken Sophia ağzı hafifçe aralamış ancak hiç istifini bozmamış bir şekilde kendisine bakmaya devam ediyordu.

"Bi-bir şey demeyecek misin?" Derken Edward ne duyacağından şüpheliydi. Yani ne kadar kötü bir tepkiyle karşılaşacağını bilemiyordu. Bir tokat mı yiyecekti yoksa bir kahkaha mı duyacaktı?

"Sen beni mi seviyorsun? Şaka mı yapıyorsun?" Derken kaşlarını hafifçe kaldırdı Sophia.

"Şaka yapıyor gibi bir halim mi var?" Diyen Edward hala kalbinin sakinleşmemiş olmasından dolayı tedirgin olmaya başlamıştı çünkü böyle atmaya devam ederse az sonra bayılabilirdi.

Sophia ağzından minik bir kıkırdama kaçırınca Edward kızın yüzünü serbest bıraktı ve biraz geri çekildi. Evet, işte geliyordu.

"Sen, beni mi? Gerçekten mi? Bunca zamandır mı?"

"Evet, tam on iki senedir." Dedi Edward bu şekilde tepki verilmesinden rahatsız olmuş bir halde surat asarken.

Sophia tekrar kıkırdadı. Tanrı aşkına, bir süredir O'nu sevmeye başladığı için vicdan azabı çekiyordu ve şimdi de Edward'ın kendisini ta en başından beri sevdiğini mi duyuyordu?

"Açıkçası ben de bir süredir.."

O sırada önlerinden bir çiftin geçmesi ile ikisi de irkildi ve kendilerine çeki düzen verdiler. Hemen ardından Edward soran gözlerle Sophia'ya döndü.

"Bir süredir?"

"Ha?"

"Bir süredir diyordun."

"Bir süredir mi?"

Sophia'nın yüzündeki pembeliğin artmış olmasına bakılırsa kız iyiden iyiye sarhoş olmuştu. Hah, harika zamanlama.

"Tanrım, midem." Derken yüzünü ekşitti Sophia.

"İyi misin? "

"Sanırım kusacağım."

Edward henüz bir şey söyleyemeden Sophia bankın arkasına eğilip çalıların arasına kusuverdi.

"Çok pardon." Diye de ekledi sanki yolda yürürken yanlışlıkla omzuna değmiş gibi.

"Şu lanet içkiyi içmemeliydin." Dedi Edward sinirli bir ses tonuyla. Hayatında ilk defa tam anlamıyla itiraf etmeyi başarmıştı ama olan bitene de bakın, Sophia kör kütük sarhoş bir halde karşısında gülüp kusmakla meşguldü.

Edward baloda kalmalarının hiçbir anlamı olmadığını düşündü ve Sophia'nın arabaya binmesine yardım edip eve dönüş yoluna girdiler.

Arabada karşısına oturan Sophia oldukça konforlu olan şehir yolunda bile olduğu yerde sabit kalamıyordu. Kafası pat diye pencerenin kenarına çarptığında önce minik bir inleme ardından sesli bir gülme duyuldu.

"Tanrım, iyi misin?" Derken öne doğru düşmesini engellemek için Sophia'yı omzundan itekledi.

"İyi miyim? İyi gibi mi görünüyorum?" Dedi Sophia sarhoş da olsa mantılı bir şey söyleyerek.

"Hayır, ne yazık ki."

Neyse ki yol kısaydı ve hemen eve gelmişlerdi. Edward Sophia'nın koluna girerek yere kapaklanmasını engellemeye çalıştı ve önünden geçerken kendisini karşılayan kahyaya seslendi.

"Leydiye yardımcı olabilmesi için odama bir hizmetçi gönder." Dedi.

"Şey, efendim korkarım ki.."

Edward durup kahyaya baktı.

"Korkarım ki şu an tüm bayan hizmetçiler izinli."

"Ne diyorsun sen? Bu mantıklı mı?"

"Bayan Foster sadece balo bitene kadar herkese aile ziyareti yapmaları için izin verdi. Şu an sadece ben varım efendim."

"Öyleyse odama sıcak suyu sen getir." Dedi.

Peki, kader bugün bunların yaşanmasını istiyorsa öyle olsundu. Edward yeterince aşk acısı çekmişti, biraz da fiziksel olarak çekecekti. Sophia ile ilgilenmek ona hiçbir zaman yük değildi ancak kusmuk olmuş kıyafetlerini tek başına çıkarmayacak olduğu gerçeği karşısında Edward'dan yardım alması gerekeceğini bilmek olayı fiziksel bir acıya dönüştürecekti.

Edward için oldukça büyük, şehvetli bir fiziksel acı.

Merdivenlere ulaştıklarında dengede zor duran Sophia'yı tek bir hamlede kucağına alarak merdivenleri çıkmaya başladı. Sophia bir elini adamın omzuna atıp gülmeye devam etti.

Kapıyı açtı ve içeri girdiklerinde Sophia'yı yere bıraktı. Sophia ise hemen yatağa yöneldi.

"Çok uykum var." Diye mırıldandı.

"Hayır, dur, üzerini değiştirmek zorundasın."

Sophia başını eğip elbisesine baktığında başıyla onayladı.

"Buraya gel." Diyerek kızı giyinme tarafına geçirdi. Önce tam olarak yerinde durmayan şalını çıkarıp ardından da sırtındaki minik düğmeleri açmaya koyuldu. Neyse ki içinde bir kombinezonun olması ta en baştan Edward'ın yüreğine inmemesine yardımcı olmuştu. O düğmeleri açtıkça çıplak teninin biraz daha ortaya çıkacağını düşünmüş ve bunu düşünerek bile yeterince tahrik olmuştu. Neredeye beline dek açmıştı ki kapı çalındı.

"Kıpırdamadan bekle, tamam mı?" Diye Sophia'yı tembihleyip kapıya gelmiş olan sıcak su kovasını aldı. Üzerindeki ceketi çıkarıp yatağın üzerine attı ve yalnızca ince bir gömlekle kaldı.

Giyinme kısmına geri döndüğünde Sophia bir sekilde elbiseden kurtulmayı başarmış, oldukça kısa bir kombinezon ile yere çömelmiş halde duruyordu. Kollarını dizlerinin etrafına sarmış, başını da kollarının üzerine koymuştu. Edward kızın apaçık sergilenen bacaklarına bakarken bu gece her manada sınanacağını anlamıştı.

"Sophia,"

Sophia kafasını kaldırıp Edward'a baktı. Edward ise kovanın yarısını kuvetteki soğuk suya dökerek suyu ılıştırdı. Ardından temiz bir bez ile Sophia'nın cildine bulaşmış birkaç kusmuk parçasını temizledi.

"Tam da ihtiyacım olan şey." Dedi Sophia ve teklifsizce küvete oturuverdi.

"Tanrım, o senin için değildi!" Derken inledi Edward. Banyoyu Sophia'yı uyutup kendisi kullanmak için hazırlamıştı. Yoksa planları arasında ıslak ve yarı çıplak bir Sophia ile başbaşa kalmak kesinlikle yoktu!

"Ne önemi var, ah, çok rahatlatıcı." Derken başını küvetin sırt kısmına yaslayıp bir bacağını sudan çıkarıp diğer ucuna dayadı. Bu şekilde daha da ortaya çıkmış-kelimenin tam anlamıyla sergilenmiş -olan biçimli, pürüzsüz bacağı Edward'ın istemsizce yutkunmasına sebep oldu.

"Bu-bu şekilde olmaz." Dedi Edward neden terlemeye başladığını bilmezden gelerek. "Bir an önce yatıp uyumalısın."

"Haklısın, sanırım küvette uyuyacağım." Dedi Sophia mayışık bir ifade ile başını geriye atarken.

"Bu mümkün değil! Daha önce neler yaşadığını unuttun herhalde."

Sophia gözlerini yuvalarının içinde döndürdü ve dudaklarını ördek gibi büktü.

"Sanırım yine haklısın. Tek başıma küvette uyuyakalıp soruna sebep olmuştum değil mi?"

Edward başıyla onayladı.

"O zaman bu sefer sen de yanımda olmalısın ki vaktinde beni çıkarabilesin."

Edward öksürdü.

"Sen banyo yaparken yanında duramam." Derken inledi.

Tanrım, nasıl bir işin içine düştüm..

Edward bunu deli gibi istiyor olsa dahi olmazdı! Sophia o kadar sarhoştu ki saçmalıyordu ve ayılıp bunları hatırladığında derin bir pişmanlığın içine düşeceği kuşkusuzdu.

"Neden? Karı koca değil miyiz sonuçta? Karı kocaların her şeyi birlikte yaptığını sen söylememiş miydin?" Derken kollarını küvetin yanına koyup çenesini de ellerinin üzerine koyarak bakışlarını adama dikti.

"Sophia, ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu? Yarın kendini öldürmek istemenden korkuyorum."

Sophia kıkırdadı.

"Neden kendimi öldürmek isteyecekmişim? Kocam benimle banyo yaptı diye ölecek değilim."

Sanki Sophia'nın içine başka bir ruh kaçmıştı. Evet, bu şekilde bir daha asla sarhoş olmaması gerektiği de ortaya çıkmıştı çünkü kızcağız hiç olmadığı biri gibi davranıyordu.

"Neyse," derken aklındaki olmadık düşünceleri kenara itti Edward. "Şimdi içeri geçiyorum, banyonu yap. On dakika sonra seni kontrol edeceğim, tamam mı?"

Edward tam arkasını dönüyorken Sophia onu bileğinden yakaladı ve Edward o an bir sarhoşun nasıl o kadar güçlü olabileceğini gerçek manada anladı. Bir anda kendisini küvette, suyun içinde, Sophia ile dip dibe bulmuştu!

Yüzüne sıçrayan suyu elleriyle sıvazlayarak uzaklaştırdı. Bu saçlarının da bir miktar ıslanmasına sebep oldu.

"Sophia.. Tanrım .." Edward sınırlarının fazlası ile zorlandığını hissediyordu. Yanlış bir şey yapmaktan korkuyordu.

"Yalancı." Dedi Sophia adama dik dik bakarak. "Beni sevdiğini söylüyorsun ama köşe bucak kaçıyorsun. Sebebi başka birini sevmen, değil mi?"

"Sophia.."

Edward gözlerini sıkıca kapatıp açtı. Bugün bir sürü şey üst üste yaşanıyordu ve itirafı resmen kenarda kalmış gibiydi.

"Başka birini sevdiğim falan yok. Sana başka ne söyleyebilirim? Sevdiğim tek kadın sensin, hep sendin." Derken kalbinin burkulduğunu hissetti. Ah, bu itirafları dinlerken biraz daha ayık olamaz mıydı? Öyle olsaydı bu kadar rahat konuşabilir miydi ondan da emin değildi.

"O zaman bundan rahatsız olmuyor olman gerek." Dedi içinde oldukları durumu kast ederek. Ardından ıslanmış kirpiklerini birbirlerine yapışmış halleriyle kırpıştırdı. Kombinezonunun altından görünen göğüsleri ve zaten gün gibi açıkta olan omuzları da içinde oldukları duruma pekala dahildi. Hele de şu an küvetin içinde uzanmış bacaklarının Edward'a değiyor olması en zor kısmı olabilirdi.

"Bundan rahatsız oluyorum." Dedi Edward burnundan sert bir nefes vererek. "Hem de çok rahatsız oluyorum ve bu gece yanlış bir şey yapmaktan gerçekten çok korkuyorum.."

Sophia aniden yaklaşıp Edward'ı yanağından öptü. Edward ise hızlıca geriye çekilen kıza bakakaldı.

"Bana bu kez de benim seni öpmemi söylemiştin.." dedi Sophia az önceki halinin aksine oldukça utangaç bir şekilde bakarken. "Yani geçen gece, uykunda.."

Edward şaşkın şaşkın bakarken gördüğü rüyayı anımsadı. Bir saniye, rüya değil miydi? Tanrı aşkına..

"Ama muhtemelen yanağımdan öpmeni kast etmemiştim." Dedikten hemen sonra kızın yüzünü ellerinin arasına hapsedip dudaklarını ateşli bir şekilde tüketmeye başladı. Bu aşamada kendini tutabilmesi mümkün görünmüyordu. Tüm bariyerleri yıkılmıştı. Zaten her anlamda dolmuştu ve Sophia'nın belki de masumca kondurduğu bu öpücük bardağın taşmasına sebep olmuştu.

Bir kısmı ıslanmış, dağınık bir şekilde bazısı yüzüne yapışmış saçlarını Sophia'nın yanaklarından ileriye doğru itelerken dudaklarıyla ardı ardına kızınkileri öpmeye devam etti.

Sophia hiçbir şey düşünemiyordu. İçkinin verdiği hisle ilkel ve içgüdüsel bir şekilde hareket ediyordu. Ne doğruyu - yanlışı ne de değerleri sorgulayacak kadar kendindeydi. Tek düşünebildiği şu an Edward'ı öpmekten çok hoşlanmış olduğu idi.

Suyun içinde hareket edince kaydı ve hemen Edward'a tutundu. Edward ise dudaklarını bir saniyeliğine Sophia'nınkilerden ayırarak "Buraya gel." Diye mırıldandı. Sophia'nın bacakları Edward'ın iki yanında kalmıştı. O da kızın kalçasından çekerek tamamen üzerine oturmasını sağladı.

Edward kendisinden hafifçe yukarıda kalmış olan Sophia'ya doğru başını kaldırdı ve dudakları tekrar birbiri ile buluştuğunda inlemesine mani olamadı. Elleriyle kızın biçimli kalçalarını kavradı ve kendisine bastırdı. Ve tekrar inledi.

"Sophia.. Tanrım.." Edward dudaklarını geri çekti ve alınlarının temas etmesine izin verdi. "Durmak zorundayız." Derken ellerini kızın teninden teması kesmeden kalçalarından bacaklarına doğru çekti. Dili öyle konuşuyor olsa da kalbi çok başka şeyler söylüyordu.

Sophia kendisine baktı.

"Bilmiyorum, ben.." derken bakışları adamın dudaklarına indi.

"Sarhoşsun." Diye mırıldandı Edward sesi titrerken. "Bir gün ikimiz için de anlamlı olduğunda olmasını istiyorum.."

Edward dayanamayıp son bir kez kızı uzunca öptü. Bu sırada Sophia kollarını adamın boynuna dolayıverdi ve üzerinde minik bir şekilde hareket edince Edward aniden dudaklarını kızdan ayırdı. Bu böyle olmazdı!

Edward bir aziz kadar sabırlı davranarak kızı küvetten çıkardı, kuruladı ve bir gecelik giydiginden emin olduktan sonra uyumak için yatağa yatırdı. Kendisi de üstünü giyinip yatağa geldiğinde Sophia çoktan uykunun kollarına atılmıştı.

Kendisine doğru dönüp kıvrılarak uyumuş Sophia'ya bakıp derin bir nefes verdi ve ellerini başının altında birleştirerek sırt üstü uzandı. Evet, en doğru olanı yaptığına şüphesi yoktu ancak bu akşamın anıları zihninden asla silinmeyecekti.

***
Sophia Rosette'nin gülüşü ve erkeklerin konuşmalarının dolaştığı odada Edward'ın yanında oturmaya devam ederken aklı tamamen dün akşam olanlarda idi. Edward garip davranmış ve ne olduğunu anlatmamıştı ve bunda bir bit yeniği olduğu kesindi.

Aniden zihninde beliren bir sahne ile irkildi. Bankta Edward ile öpüştükleri o an bir anda hatırında belirmişti. Elini hızlıca dudaklarına kapattıktan hemen sonra etrafta insanlar olduğunu fark edip geri çekti.

Ardından kafasının içinde birkaç cümle dönmeye başladı. Edward'ın söylediği birkaç cümle.

'Benim için hiç değişmedi... Seni ilk günkü kadar seviyorum... Tam on iki sene .."

Sophia irkilerek sırtını koltuğa yasladı. Ne düşünüyordu böyle? Yanlış hatırlıyor olmalıydı. Edward'ın böyle şeyler söylemesi imkansızdı. O kendisini sevmiyordu ki! Hem başkasına aşık değil miydi? Bir dakika, belki de tüm bunları rüyasında görmüştü.

Bir an aklına kütüphanedeki o konuşmaları gelmişti. Tam olarak ne demişti? Sophia O'na sevdiği kadını sormuştu ve Edward da 'sen' deyip susmuştu.

Sophia kalbinin ağzından çıkacak kadar hızlı attığını hissetti. Yanlış mı yorumluyordu? Olanı değil de hayal ettiği gibi mi anlamak istiyordu? Ya Rosette? O konuda kurguladığı her şey yanlış mıydı?

Başını iki yana salladı. Bu doğru olamazdı. Bunu ne kadar istese de olamazdı. Edward senelerce kendisine eziyet etmişti. Her fırsatta ona sataşmıştı. Tüm taliplerini kaçırmıştı. Yüce Tanrım.. Gerçekten de..

Evlenecekleri belli olduktan sonra Edward'ın tüm o garip sözleri ve davranışları aklına hücum etti.

Teyzesine kaçtığı gün Edward'ın kendisine 'Benden gerçekten bu kadar mı nefret ediyorsun?' diye sorarken gözlerindeki o buruk bakış.

Sör William ile ikisini evin önünde gördüğünde elindeki çiçekleri parçalayacak gibi sıkması.

Herkesin önünde sahte olduğunu sandığı evlilik teklifini ederken hiç de sahte olmayan o bakışlarla kendisine bakarken 'Sevgili Sophia, bunun için geç kaldığımı biliyorum ama ben hep seni sevdim. Senden başkasını hayal bile edemem.' demesi.

Piknikte arkadaşlarının yanında 'Seninle evlendiğim için mutlu olmadığımı kim söyledi?' derken sinirlenmesi..

Evlilik aşamasında normal evliler gibi mutlu olabileceklerini söylemesi..

Ve daha nice anı beynine hücum ederken Sophia ciddi bir aydınlanma yaşıyordu.

Sophia yavaşça başını çevirip Edward'ın yan profilden oldukça ciddi görünen yüz ifadesine baktı. Tanrı aşkına..

**Sevgili günlük,
Bugün yaşadığım şeyi duysan benden önce kalpten gidebilirsin. Edward beni seviyor, hem de senelerdir. Herhalde dünyanın sonu geldi.**


Bölümün Sonu!

Umarım bölümü ve seriyi beğenmişsindir.
Eğer bölümde veya seride bir sorun olduğu veya bir ihlal olduğunu düşünüyorsan yorumlarda belirtebilirsin.
Ayretten bölüm ve seri hakkında yorumunu eleştirini yorumlar bölümünden yapabilirsin!!
İyi eğlenceler!

Mangaka Notu

Yorum

Not: Disqus şu sıralar bazı sitelerde (özellikle fansub benzerlerinde) sorun çıkarıyor olabilir. Bu yüzden sitemizde hem Disqus'u hem alternatif sistemleri sunuyoruz.
Lütfen yukarıdan bir yorum sistemini seçin.